'Varlık kuyruğu' işaret olsun!
İstanbul Şirinevler'i bilirsiniz. E-5'e açık bir meydanı var. Önceki sabah oradan geçiyordum. Meydanda çadırlar önünde kuyruk kıvrılıp gidiyordu. O an "varlık kuyruğu" aklıma gelmedi, "Kızılay çadırı mı acaba? İnsanlar kan vermek için mi kuyruğa girmişler?" diye düşündüm. Çadır üzerindeki yazıyı okuyunca "utanç kuyruğu" olduğunu anladım. Etraf insan kaynıyor. Bakıp bakıp geçiyorlar. İnanılmaz bir şey!
Hakikaten utanç kuyruğu idi. Çok üzüldüm. Halkım bu hâle getirilmemeliydi. Bir Ecevit zamanında gördük, 1980'in hemen öncesinde, bir de bu iktidar zamanında. Ecevit'in ardından Demirel geldi, kuyruk bitti. Demek ki, bu iş hesap-kitap meselesi.
Tank Palet Fabrikası'nın neden 25 yıllığına Katar'a verildiği hâlâ açıklanmadı. "50 milyon dolar için." diyor Zat-ı Muhterem. Siz inanıyor musunuz 82 milyonluk Türkiye'nin 50 milyon dolara ihtiyaç duyduğuna? Salma salsalar, fakiri fukarası elindekini avucundakini döker. Kıbrıs'a girdiğimizde, halk ordumuza destek için ne varsa vermişti. Dönemi yaşayanlar bilir. Bunlara da lüzum yok. İşadamlarına "Yayın organı almayacağız, silah fabrikamızı ihya edeceğiz, 100'er milyon koyun!" deselerdi, iş adamlarımız, "vatanın selameti" için muhakkak ellerini ceplerine atarlardı!
Eğer biz 50 milyon dolara ihtiyaç duymuşsak, zaten batmışız. Bugün silahını veren yarın toprağını verir!
"At avrat silah" Türk'ün namusu, diye yazmıştım.
(Gerçi Mete Han atı verdi, avradı verdi, onun da tank palet fabrikası olsa verecekti muhakkak. Ama neyi vermedi? Komşu ve soydaş Tung-hular en son "devletin" toprağını istediler. Mete gürledi: Asla! Tung-hularla savaşa tutuştu ve o hınçla yendi. Bize masal gibi geliyordu ama gerçekmiş. Çin kaynaklarında kayıtlı. Zaten Türklerin vakanüvisleri Çinliler! Bizde eli kalem tutan biri çıkmamış. Hâlbuki Mete, Çin yönetimiyle mektuplaşıyordu. Çin prensesiyle de evlenmişti. Türklerin hizmetinde ve himayesinde Çinliler de vardı. Onlara niye yazdırmadılar ki... Çok sonra Tonyukuk, Çin'den gelmeseydi, Orhun Abideleri gibi şaheserlerimiz olmayacaktı! Benimki de iş mi? Şimdiki hâlimize bakmıyoruz, tarihi sorguluyoruz!)
1995'te, Türkiye'de devlete ait işletmelerinin sayısı 278'miş. Özelleştirmelerle birlikte 2000'li yılların başında bu sayı 240'a, Ak Parti döneminde ise devlete ait ya da devletin ortak olduğu yalnız 71 kuruluş kalmış. Ki bu rakamlar 2018 Eylülüne kadarki rakamlar...
Başından beri özelleştirmeye şiddetle karşıyım. 1992'de, İzmir İktisat Kongresi'ni takip ediyordum. Kongrenin "şeref konuğu" Vehbi Koç'a özelleştirme meselesini sormuştum. Yeri geldi bir daha yazacağım. Aynen şunu demişti:
"Devlet her şeyimiz. Devlet zamanında KİT'leri kurmasaydı, biz özel sektör olarak nasıl gelişirdik. Devlet önce KİT'leri kurdu. Bunlar işletmeyi öğrendiler, biz de oradan eleman alarak özel sektörü geliştirdik. Ama şimdi KİT'lere gerek yok. Hemen özelleştirilmelidir. Özel sektör her şeyi en güzel şekilde yapıyor." demişti.
Ne yazık ki, kuruluşlar çıkar hesabıyla özelleştirildi. Hemen hepsi halkın sırtında kambur!
Öbür gün seçim. Hakikaten bu seçim beka meselesi. Kuyruk istemiyorsan, senin göz nuru kuruluşlarının satılmasını istemiyorsan, silahının başkasının eline geçmesini istemiyorsan, kime oy vereceğini biliyorsun.
"Varlık kuyruğu/utanç kuyruğu" size işaret olsun. Kuyruğu takip edin, oyunuzu atacağınız yeri bulursunuz!