Vahîdettin'le Atatürk karşılaştırılabilir mi?'

Tarih hükmünü vermiş ve yeni bir dünya kurulmuştur. Böyle olduğu hâlde 18 yıldır ülkeyi yönetenler "Osmanlı" kavramını öne çıkarmış, Millî Mücadele'yi kazanan ve Cumhuriyet'i kuran kadro, hususiyetle "lider" geri plana itilmiş, itilmenin ötesinde "mücrim" görülmeye başlanmıştır.

Her şey bir tarafa M. Kemal'i ima ederek "Firavun" diyen Nuri Pakdil ile "Keşke Yunan galip gelseydi." diyerek Yunan'ı M. Kemal'e tercih eden Kadir Mısıroğlu'na en üst seviyede gösterilen itibar, nereye götürülmek istendiğimizin en bariz işaretleridir.

Kimse çıkıp da "Hayır, öyle değil. Hakkı yenilenlerin hakkı veriliyor." demesin.

Neredeyse Vahîdettin yol açmasaydı, M. Kemal'in Millî Mücadele'ye liderlik eder miydi, demeye getiriyorlar.

Şunu peşin söyleyeyim... Vahîdettin'in vatanseverliğinden zerre kadar şüphe edemeyiz. Ama Kasırdı, basiretsizdi.

"Basiret"i biliyorsunuz; "kasır" yabancı gelmiştir. Vahîdettin'i anlatabilecek en uygun kelime "kasır"dır; "basiret" yedekte kalır. "Kasır" (a uzun okunur.) "kısa ve eksik olmak, sona ulaşamamak; kısaltmak, hapsetmek" manalarına gelir. Eskiler, kısır görüşlüleri tarif için sık kullanmışlardır.

Daha önce Rauf Orbay'ın hatıralarından bir anekdot aktarmıştım. Rauf Orbay, Meclis-i Mebusan üyesidir. Abdülaziz Mecdi (Meclis başkan vekili) ve Mehmet Vehbi Hocalarla Vahîdettin'le görüşmeye giderler. Bu görüşmenin ayrıntısını iki yazıda verdim. (16 ve 17 Ağustos 2018). Vahîdettin Millî Mücadele'ye inanmamaktadır. "Tekrar ediyorum, akıl için yol birdir, dedi. Vaziyet meydandadır. İsterlerse, yarın Ankara'ya da giderler." der. Ve diğer cümlesi: "Bir millet var, koyun sürüsü. Buna bir çoban lâzım. O da benim."

Prof. Dr. Salâhi R. Sonyel'in "Gizli Belgelerde Mustafa Kemal, Vahdettin ve Kurtuluş Savaşı" çalışması, (TTK Yayını, 2010 baskısı) Vahîdettin'i anlamada, bize epey ipucu verir.

(Prof. Dr. Salâhi R. Sonyel çok mühim bir eser ortaya koymuş ama onun "ihanet"i Türkçemize... Herkesin bildiği, kullandığı, hayatımızdan çekip alınca ifademizin biteceği birçok kelimeyi güya "arı Türkçe" ile değiştirmiş.)

Sözüne "Eşsiz önder Mustafa Kemal" diye başlayan bir "ilim adamı", baştan hükmünü vermiştir, diyebilirsiniz. Ama o belgeleri konuşturuyor. Siz de dünya arşivlerine girin, başka belgeler bulun, Vahîdettin'i aklayın.

Prof. Dr. Salâhi R. Sonyel, "Önsöz"ünde şu notu aktarır:

"Bülent Ecevit, Zaman gazetesi yazarlarından Ömer Şahin'le yapmış olduğu ve gazetenin 16 Temmuz 2005 günlü sayısında yayımlanan söyleşi sırasında, Vahdettin'in 'hain olmadığı' görüşünü öne sürmüş; bu görüşü, 17 Temmuz 2005 günlü Hürriyet gazetesinde de yinelemişti. Bunun üzerine, Turgut Özakman, 19 Temmuz 2005 günlü Cumhuriyet gazetesinde, 'Vahdettin ne yazık ki haindi' başlığı altındaki yazısında Ecevit'i eleştirmiş; Vahdettin'in 'hain' olduğunu kanıtlamaya çalışmıştı."

Ecevit'in "Vahdettin hain değildi." sözü çok tartışılmıştı.

Devletin başında, her şey kendisinin olan bir insan neden "hain" olsun? Hainlik birinin adamı olmaktır. Vahîdettin İngilizlerin elinde oyuncaktı. İç sızısını ancak Allah bilir! Dediğim gibi, onun tavrını "kasır" sıfatıyla açıklayabiliriz. "Kasır" bir insanı "hain"le eş değer görebilir miyiz? Önünde bir mücadele örneği dururken, mücadelenin liderine idam fermanı çıkarmışsa, "hain" sıfatını kullananlara da itiraz edilemez.

Mektup geldi lehte ve aleyhte... Vereceğiz.

Yazarın Diğer Yazıları