Uyan ey erkân-ı devlet!
“Şu hakikati artık görmek lâzımdır ki, teröristi muhatap alarak ‘Terör Sorunu’nun çözümlendiğine bugüne kadar hiç rastlanmamıştır. Teröristlerle, onların liderleriyle, legal gibi görünen uzantılarıyla müzakere ederek ve pazarlık yaparak ‘Terör Sorunu’nu çözümlemeye çalışmak, en hafif tâbiriyle gaflettir.
Türkiye Cumhuriyeti büyük bir devlettir. Büyük devletler terör sorununu pazarlık yaparak değil, büyüklüğünü ve gücünü göstererek çözüme kavuşturabilir. Aksi âcizlik olur.
Türkiye’de güya bir ‘savaş’ varmış; ‘gerillalar’ askerle savaşıyor ve arada ‘barış’ yapıyorlarmış. Hattâ, Türkiye’de ‘isyan’ yaşanıyormuş... Bütün bunlar gerçek dışı ve gülünç iddialardır. Açık gerçek şudur: Kürt asıllı vatandaşlarımız arasında taban tutmamış ve aslına yabancılaşmış bir hareket, millete ve devlete dayatılmaya çalışılmaktadır.”
(26 Temmuz 2011)
***
Yukarıdaki satırları yazan Hasan Celal Güzel’dir. Turgut Özal’ın yakınında bulunmuş, sonra darbesini yemiş, bakanlıklar yapmış, devleti ve işleyişini çok iyi bilen, Türk tarihi üzerine kitaplar yayınlanmasına öncülük eden ve Türk’ün ne manaya geldiğini bilen bir fikir ve devlet adamıdır.
Yazdığı gazete de önemli... Önce Radikal’de yazıyordu. Radikal’i PKK sempatizanları (Yeni Şafak’tan Hilâl Kaplan PKK sempatizanlarına “Kandil muhipleri” diyor. Uygundur; ben de kullanabilirim!) tamamen ele geçirince H. C. Güzel’e, hâliyle yol gösterdiler. Sonra bir başka gazete, derken şimdi Sabah’ta... Sabah kimin gazetesi? Söylemeye gerek yok... Hükûmeti canla başla savunan bir yayın organı... Hasan Celal Güzel’e R. T. Erdoğan’ın bilgisi olmadan yazdırılacağını düşünmüyorum.
Hilâl Kaplan’ın, Yeni Şafak’ta “Kandil muhipleri”ne açtığı savaş “yeni dönem”e işarettir; çünkü bu hanım yazar, “siyasî çözümcü” ve “Kandil muhipleri”nin “kanka”sı idi! Ne zaman ki Ak Parti seçimden hemen önce çok ağır tepkiler üzerine “PKK açılımı”nı sulandırdı; “millî birlik açılımı” gibi içine her şeyi doldurabileceği bir yola girdi; “Ak Parti muhipleri”, “Kandil muhipleri” ile aralarına bir sınır koymaya başladılar... Kimi yanıldıklarını satır aralarında ifşa ederlerken, kimi çevir kazı yanmasın hesabıyla çiziktiriyor.
***
Bu ciddiyetsizlerle Hasan Celal Güzel aynı çizgide görülemez.
Yazsısına başlık koyduğu “Peki o hâlde çözüm nedir?” sorusunu cevaplandırıyor yukarıdaki alıntıda H. C. Güzel.
R. T. Erdoğan’ın en büyük hatasını da yüzüne vuruyor:
“Teröristi muhatap alarak ‘Terör Sorunu’nun çözümlendiğine bugüne kadar hiç rastlanmamıştır.”
Devletin, “terörist başı”, “çocuk katili”, “cani” dediği, muhakeme edip idam cezası verdiği A. Öcalan’ı Recep T. Erdoğan muhatap almış ve bürokratlarını gönderip görüştürmüştür. Bunun anlamı şudur: “Allah rızası için Kandil’e emir ver, saldırıp durmasınlar, beklediklerinizi yapacağız.”
(Şimdi aklıma geldi! Öcalan’la görüşen bürokratlar nasıl hitap ediyorlar? “Abdullah Bey” mi diyorlar, “Sayın Öcalan” mı? Oturup yârenlik ettiklerine göre mutlaka bir saygı ifadesi kullanmışlardır. Hitap şeklini benim gibi siz de merak ediyorsunuzdur!)
Öcalan’a “yalvardılar”; PKK daha azdı.
Sadece Öcalan’la değil, Kandil’de Murat Karayılan’la da görüşülmüş. Karayılan açıkladı.
Kandil’e çıkan gazetecilerin hemen hepsinin icazetli gittiği belli.
Hasan Cemal denen “Kandil muhibbi” kendisi açıkladı: “Gazetecilik için değil çözüm için Kandil’e çıkıyorum.” Birinci gidişinde Başbakanından Cumhurbaşkanına herkes: “Aman gel görüşelim, Karayılan ne dedi, anlat.” diye telefon sırasına girmiş, sonra ne olmuşsa hepsi randevularını iptal etmişti.H. Celâl Güzel, terörü görüşerek çözmeye kalkmayı “gaflet” görüyor. Demek istiyor ki; devlet erkânı gaflet içindedir.
Uyan ey erkân-ı devlet!
Sizin gazetenizde umur görmüş bir “devlet adamı” söylüyor bunu!
H. C. Güzel’in son cümlesi:
“‘Terör Sorunu’nun yegâne çözümü, Devletin gücünü göstererek terörü
tasfiye etmesidir. Gerisi lafügüzaftan ibarettir.”
Bu cümle benim de son cümlemdir!