Usame bin Lâdin mi tehlikeli, ABD mi?
ABD, Lâdin’i öldürdü... Başı göğe ermiş ki, bayram ediyor.
ABD her şeyi propaganda üzerine kurmuş; kendileri akıllı, başkaları aptal...
Bir şeyi fark etmiyorlar: Neden düşmanları çok?
Lâdin mi tehlikeli, ABD mi?
Bir muhasebe yapıldı mı?
Lâdin’in bağlıları mı çok adam öldürdü, yoksa ABD’nin askerleri mi?
Lâdin’in adamları mı pire için yorgan yaktı, yoksa ABD’nin askerleri mi?
Lâdin, ABD’yi vurdu; en fazla 3000, belki 3500 insanın ölümüne sebep oldu... Bütün dünyada El-Kaide’nin faaliyeti içinde ölenlerin sayısı 5 bini bulmaz...
Ya ABD’nin öldürdükleri?
Ya kararan hayatlar?
Batı zihniyetinde esas olan kendileridir... Başkalarının hayatı hiç önem taşımıyor.
Hele Müslümanın sinek kadar değeri yok...
Bana bu yazıyı yazdıran Iraklı kızın feryadı... Yine insaflı bir ABD gazetesi -New York Times- altı yıl önce köşeye sinip feryat eden kızın fotoğrafını yayınlamıştı. O küçük kız şimdi 18’inde... Hâlâ kendisini toplayamamış...
Neden biliyor musunuz?
Kolayca ulaşabileceğiniz haberi okuyalım:
“Samar Hasan (12), fotoğraf çekildikten [çömelip ağladığı fotoğraf] 6 yıl sonra ilk defa o fotoğrafı gördü. Samar ve ailesi hasta olan kardeşini hastaneye götürdükten sonra evlerine dönerken bir Amerikan bombası araçlarına denk gelmiş, anne ve babası olay yerinde ölmüştü. Samar’ın hayatı sonraki 6 yılda da gözyaşları ile geçti. Anne ve babasının ölümünden sonra evlerine düşen bomba yüzünden erkek kardeşi Rakan da yaralanmış ve bir yardım kuruluşu tarafından ABD’ye götürülmüştü. Ancak Rakan döndükten 3 yıl sonra bu kez Iraklı isyancılar tarafından ajan olduğu gerekçesiyle suçlandı. Rakan, Samar’ın şu anda yaşadığı evin isyancıların saldırısına uğraması sonucu öldü. Samar ise bu olayın ardından iyice içine kapandı. Geçen yıl okulu bırakan Samar günlerini evde Irak’ta da yayınlanan Aşk-ı Memnu’yu izleyerek geçiriyor...”
Görüyorsunuz; acı acı üzerine... Tek sebep ABD’nin “Dünya benden sorulur!” pervasızlığı içindeki yöneticileri... Bu tavırları olmasa zaten Lâdin gibi İslâma kan bulaştıran tipler ortaya çıkmazdı.
Samar’a benzer yüz binler, milyonlar hayata tutunamadan sürüne sürüne yaşıyorlar.
Lâdin’i yok etmek için iki ülke düzlendi!
Bu iki ülkede çocuklar muzdarip, kadınlar muzdarip... İnsanlar hayata küs...
Lâdin öldürüldü diye dans edenler, ortalık durulunca meselenin diğer yüzünü görürler inşallah.
Cevap kağıdınızda deformasyon olmuştu!
Öğrenciler şaşkın... Gece yarısı cep telefonu çalıyor... “Şikâyetiniz kabul edilmiş, puanınız düzeltilmiştir.” Bir de açıklıyorlar: “Cevap kağıdınızda deformasyon olmuştu.”
Böylece imtihan literatürüne “hasar” ve “deformasyon” kelimeleri de giriyor. Prof. Dr. Ali Demir’i ÖSYM’nin başına getirilmesini kim tavsiye etti? YÖK Başkanlığı kendi iradesini mi kullandı, yoksa hükûmet üyelerinden birinin tavsiyesini mi yerine getirdi? Ve gerçekten Ali Demir ÖSYM’nin başına getirildiğinde mi, yanlışlıklar zinciri birbirini takip etti? Bir anda bu noktaya gelinemez... Ali Demir işin başına geçince kadroda ne gibi oynama oldu? Kilit noktalarda isimler değişti mi? ÖSYM çalışanları, yanlışlıklarda kendilerinin hiçbir dahli olmadığını ÖSYM binasının önünde açıklama gereği duymuşlardı...
Kadroların incelenmesi gerekiyor. Ali Demir’le beraber neler değişti? Hakikaten bir kadrolaşmaya gidilerek beceriksiz insanlar söz sahibi mi oldular? Bazı kesimlerin iddia ettiği gibi, soru hazırlayan ekipte kimler yer alıyordu ve herhangi bir grupla bağlantıları var mıydı?
Savcılık artık araştırmasını bitirsin ve mesele aydınlansın!