Üniversitelerde dert dert üstüne
Yeni Rejim'de kadrolaşma son sürat... Üniversitelerde hemen bütün rektör ve dekanlar ya kendi vakıflarında faaldir ya partilerinde eski milletvekilidir, milletvekilliğine aday olmuştur... Böyle üniversiteye yönetici seçiliyor. Liyakat mı? Bu kayırılanların kaçta kaçı lâyık? Kendilerinden ilim sahasında çok şey beklenenler, sırf partilerinde milletvekili adayı olduğu için rektör yapılıyor. Çok genç biri hemşehrim olduğu için dikkatimi çekti. Ona bir sözüm yok... Gerçekten dirayet gösterecek bir idarecidir. Ama ilimde biraz yol alması gerekmez miydi, diye düşünmeden edemiyor insan.
Son yedi rektörden kiminin makalesi yok, kiminin kitabı... Ne zamandır basın yayın organlarında tartışılıyor.
Henry Rosovsky'nin "Üniversite-Bir Dekan Anlatıyor!" kitabını arada bir karıştırırım. Burada not da düşerim. TUBİTAK yayını (7. bs., 1996). Bir ara hayvanat bahçesi müdürünün başına getirildiği şimdiki TUBİTAK'ın değil tabiî!
Kitaplığımda Henry Rosovsky'nin kitabına bakınırken yine "eski" TUBİTAK'ın yayını Bernard L. Cohen'in "Çok Geç Olmadan" kitabı da gözüme ilişti. (5. bs. 1996). Onu da ayırdım.
ABD'li fizik profesörü Cohen'in kitabından çok kısa bahsedip konumuza döneceğim. Kitabın iç kapakta alt başlığı "Bir Bilimadamı Gözüyle Nükleer Enerji". Nükleer enerjinin iyi ve kötü taraflarını inceliyor.
(Kitabın yeni baskısında inşallah alt başlığı değiştirip "bir Biliminsanının..." demezler! Bir değişiklik yapacaklarsa "bilim" ve "adam"ı ayrı yazarlar. Böyle olmalı! Hadi "bilim kadını" diyorlar. Anladık da "bilim insanı" ne oluyor?! "İnsan" da Arapça "adam" da. "Adam", "Âdam"ın dilimizdeki söylenişi.)
Henry Rosovsky'nin "Üniversite-Bir Dekan Anlatıyor!" kitabının "Önsöz"ünde şu cümleler dikkatimi çekti:
"... Eskiden ekonomisttim. Ekonomisttim diyorum, çünkü onbir yıl boyunca sadece yöneticilik yapmışsanız, zor bir bilim dalında yeniden tam üyelik iddiasında bulunamazsınız. Bazen eski yöneticilere, ya nezaketen ya da gerçekten hak ettikleri için eğitimci deniyor. Ne yazık ki, bu artık sadece Amerikan taşra gazetelerinin iltifat olarak kullandıkları bir sıfat. Elbette bir parça ekonomi hatırlıyorum ve yazdıklarımda ekonomideki iki kavramdan -karşılaştırmalı üstünlükler ve ürün çeşitlendirmesi- gerçekten yararlandım. Doğrusunu söylemek gerekirse yeni şeyleri deneyebilmek için insanın önce kendi konusunu iyi bilmesi gerekir."
Rosovsky'nin bu sözlerinin üzerine bir söz söylenebilir mi? Rektörlüğe getirilenler, belki kendilerinin lâyık görüldüklerini, iltifat edildiğini düşünebilirler ama meseleye ilim zaviyesinden baktığımızda neler kaybettiklerini de hesaba katmalılar.
Üniversitelerin meselesi çok karışık. Bir YÖK var. Başındaki isim tecrübeli. Uzun yıllar Kurul'un yönetimindeydi. Sonra başına getiriliyor. Eksiklikleri, fazlalıkları biliyor. Ama bana öyle geliyor ki, kendisini aşan meselelerle karşı karşıya. Saray'da da bir başka "YÖK"ün olduğundan eminim. Tekliflerin kaçta kaçı kaale alınıyor, tartışılır. Muhakkak sıkıntılı.
Şu salgın döneminde meseleler dağ gibi yığılı.
Bir mektup vereceğim. Nasıl değerlendirilir bilmiyorum. Biz gazeteciyiz. Halkın meselesi politikacıları ne kadar ilgilendiriyorsa bizi de o kadar ilgilendiriyor:
"Bilindiği üzere Covid-19 sebebiyle YDS ve YÖK dil sınavları da ertelendi. Bu nedenle bu seneye mahsus doktoraya başlama şartı olan dil puanı ile ilgili bir düzenleme talep ediyoruz. Doktoraya başlama puanı 55'ten 50'ye çekilebilir mi? Birçoğumuz 50-53 arasında kalmış doktora adaylarıyız."
Daha önce sınır 65'ti, 55'e çekildi. İnsan 53'le kaybedince yıkılır. Bu üzerinde düşünülecek bir mesele.