Ukrayna'nın bizim için anlamı

Dimdik ayakta ve tetikte olmak durumundayız. Dünya adlı gezegende duracağımız yer belli: Tam bağımsızlık noktasındayız. Stratejik tüm kararlarımız bu bilinçle başlar veya başlamalıdır.

İtirazı olan bir vatansever, milliyetçi var mı?

Yok.

Buyurun o zaman Ukrayna meselesine bakalım.

Birinci soru şu: Neler oluyor?

11 Eylül''le birlikte kurulan "Yeni Dünya Düzeni" eskidi, şimdi kartlar yeniden karılıyor. Büyük bir bölüşümün yanı başındayız.

Çünkü Karadeniz''e kıyısı olan bir ülkeyiz ve gelişmelerin önemli bir kısmı Türkçe konuşan coğrafyalar üzerinde sürüyor.

Kırım biziz.

Ukrayna''da yaşayan birçok topluluk da biziz.

Aynı şekilde Rusya''nın iç çeperlerinde Türk toplulukları hatta özerk cumhuriyetler var.

Başkurdistan gibi.

Onlar da biziz.

Sovyet döneminde kartlar açık ve net olarak bölünmüştü.

Avrupa''da Çekoslovakya, Macaristan, Almanya''nın yarısı, Bulgaristan, Romanya ve Ukrayna Rusya''nın yani Sovyetlerin patronuna aitti.

Türkiye, ABD''nin payına düşmüştü.

Özgür Avrupa da bunu istemişti. Çünkü kendi güvenlikleri için Türkiye''nin NATO''da kalması gerekiyordu. Aslında İnönü''den itibaren Türkiye''deki devlet de böyle olması gerektiğini düşünmekteydi. Bu durumda "Tam bağımsızlık", Soğuk Savaş şartlarında ister istemez tam yatkınlığa veya bağımlılığa dönüşmeye başlamıştı.

İşte böyle bir süreçte Karadeniz, Sovyetler (Rusya) ile Türkiye arasında bir iç deniz gibiydi.

Kavgasız gürültüsüz epey devam etti.

Sovyet sistemi (sosyalizm), Rus derin devleti (KGB) tarafından bir plan dâhilinde bugünkü şekline dönüştürülünce, Soğuk Savaş bitti. Varşova Paktı ortadan kalktı. Eski hükümranlık alanında Rusya''nın etkisi oldukça azaldı. Boşluğu ABD ve NATO doldurmağa başladı.

Polonya ve Bulgaristan NATO''ya alındı. Gürcistan da girmek istedi ama Rusya izin vermedi. Ukrayna girmeye teşebbüs edince de içinde bulunduğumuz kavga çıktı.

Böylece Karadeniz, Rusya-Türkiye ortak denizi değil, Montrö''yü delemeyen ABD''nin Polonya ve Bulgaristan üzerinden Rusya''ya komşu olmasına neden oldu.

İkinci soru da şu: Kartlar neden yeniden dağıtılıyor?

Büyük güçleri yaşatan şey enerji kaynaklarına hâkimiyettir.

Sovyetlerin dağılması sonrası, yeniden kurulan dengelerde kimi yazarlara göre "Küreselcilerin" etkisi vardı. 11 Eylül baskını, uluslararası sermayenin (küreselcilerin) işiydi. Bu güç, içinde varlık gösterdiği Amerika''yı kullanmıştı.

Yeni dengeler, hem küreselcilerin ve hem de Amerika''nın ortak çabası gibi.

Konu, Avrupa''nın ve elbette sermayenin Rus enerji sistemlerine bağımlılığını azaltmak, Karadeniz''i Rus gaz hattının dışında tutmak, Doğu Akdeniz geçiş yollarını buna göre düzenlemek ve Orta Doğu''daki enerji kaynaklarını mesela Katar gazını Avrupa''ya aktararak önce Rus, sonra da gelmekte olan Çin etkisini en aza indirmektir.

Üçüncü soru: Türkiye olarak biz ne yapacağız veya yapmalıyız?

Öncelikle sadece tek bir ülke ile enerji alış verişi yapıp bütün geleceğimizi onun üstünlüğüne bırakmamalıyız. Sadece Rus gazı demek, Rusya''nın Türkiye üzerinde gaz üzerinden hâkimiyet kurması, üstünlük elde ederek avantajlı hale gelmesi demektir. Öyle ise İran''dan, Azerbaycan''dan enerji alımını düzene koyarken Türkmenistan varacak alternatifleri denemeliyiz.

Ayrıca Türkiye içinde enerji kaynakları yaratmak zorundayız. Bunun için ne lazım?

Ekonomik güç.

İşte Türkiye''yi yönetenler, bağımsız ve büyük Türkiye hevesinde iseler yapmaları gereken şey çok net ve açıktır. Güçlü ekonomi.

İçinde bulunduğumuz hâl, bu sebeple üzücüdür.

Yazarın Diğer Yazıları