Tutuklamaların ardından ne gelecek?
CHP'den bir, HDP'den iki milletvekilinin milletvekillikleri, düşürüldü.
Neden iki sene beklendi? Ufukta ne gördüler? Bizi ne gibi sürprizler bekliyor?
CHP milletvekili Enis Berberoğlu, şu MİT TIR'ları meselesinden ceza aldı ve cezasını Yargıtay onayladı.
Gülünç... Enis Berberoğlu, haberi almışmış, bir gazetenin, sonra yurt dışına kaçan, genel yayın müdürüne vermişmiş, o da yayınlamışmış. Hâlbuki bu haber daha önce bütün ayrıntılarıyla çıkmıştı.
Bunlara girmeyeceğim. Enis Berberoğlu, muhalif olduğu için ceza almıştır. Bu böyle biline.
Milletvekilliği düşen iki HDP'li ismin vaziyeti farklı.
HDP demek PKK demektir. HDP, kanun arkasından dolanarak kurulmuş bir partidir. Çok önce bu partinin kapanması gerektiğini yazmıştım.
HDP'ye oy vermiş insanlar uyandırılmalı ve bu ülkeye kazandırılmalıdır.
Bir büyük partimizin HDP'ye göz kırptığı "yandaş" basın yayın organlarında sık yazılır. Demek isterler ki, bak görün PKK'yla iş birliği yapıyorlar... Savundukları iktidar partisinin doğrudan İmralı'daki adamla iş birliğine gitmesini ve hatta onun küçük kardeşini, kırmızı bültenle arandığı hâlde, devletin televizyon kanalına çıkartılıp oy devşirilmek istenmesini hiç akıllarına getirmezler.
İktidar partisi de dâhil, bütün partiler, HDP yönetimine değil; HDP'ye oy vermiş kitlelere, hakikatleri anlatmak için seferber olmalıdır.
Şunu bir tarafa yazın... Bingöl ve Muş'ta, PKK'nın en azgın zamanlarında en "milliyetçi" partiden belediye başkanlıkları kazanılmıştı. (Bingöl'den belediye başkanı seçilen Hikmet Tekin rahmet istedi. Annesi ve kardeşiyle birlikte vahşice katlettiler. Ankara'daki Site Yurdu'nda, o sevecen, nahif hâliyle hâlâ gözümün önünde.)
Diyeceğim HDP, blok olarak reddedilemez.
Haziran ayındayız. 21 yıl önce bu ay içinde PKK'nın kurucu lideri, iktidarların zafiyetinden ve çıkar hesaplarından dolayı mahpusken bile örgütünü yöneten ve KCK gibi, örgüt içinde örgüt kurarak "devletleşme" yoluna giren, iktidar partisine "çözüm" (çözülme) akılları veren, "âkil adamlar" heyetleri teşkil ettirip Türkiye'nin her tarafına grup grup dağıttırarak kendisinin aslında nasıl bir "cici çocuk" olduğunu anlattıran Abdullah Öcalan muhakeme edilmişti. İdam cezası aldı. Bu cezayı alacağı başından belliydi. Devlete isyan etmişti ve çocuk, kadın demeden binlerce insanın kanına girmişti. Mahkeme başka türlü ceza veremezdi. Sonrasını biliyorsunuz. Avrupa idam etmeyin dedi, siyasîlerimiz -hadi emre demeyeyim- telkine uydu, idamı sürekli hapse çevirdi.
Diyeceksiniz ki, hapishanedeyken iktidarı teslim alan bir adam, idam edilseydi sonraki gelişmeler de olmazdı. Bu sonraki gelişmeler, A. Öcalan'ın gücünün değil; hükümet edenlerin pis hesabının neticesidir!
İmralı duruşmalarını baştan sona takip eden ve ne olup bittiğini, kulislerine kadar ağızdan çıkan her sözü not alarak yazan sadece biziz. Daha sonra eski PKK'lılarla da mülâkatlarım oldu. Kitapları da yayınlandı. Kuzey Irak da dâhil sahada da röportajlar yaptım.
Meselenin enini boyunu biliyorum. Sözü idam meselesine getireceğim. İdam edilseydi bir kahraman çıkartacaktık. Sonradan düşündüm; iyi ki idam edilmedi.
Geçmişteki siyasî idamlara bakın... İş nereye varıyor.
Asıl, HDP'ye oy veren kitlelerin nasıl kazanılması gerektiği üzerinde kafa yormalıyız.