Türklüğü tartışılan Türkler!

Tarihte birçok ünlü isim, asılları Türk olduğu, olması dahi Türk kültürü içinde kendilerini buldukları hâlde, Türk’ün dışında tutulmak istenmiştir.

Prof. Dr. İsmail Yakıt’ın “Türklüğü Tartışılan Meşhurlar”ın genişletilmiş ikinci baskısı çıktı. (Ötüken Neşriyat, , 191 s.)

Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi mezunu olan İsmail Yakıt, “İslâm Felsefesi ve Mukayeseli Felsefeler” konulu doktora tezini Paris IV Sorbonne Üniversitesi’nde verdi. 20’den faza eseri bulunmaktadır. Birkaçını sıralayacağız:

İhvan-ı Safa Felsefesinde Bilgi Problemi, Türk İslâm Kültüründe Ehced Hesabı ve Tarih Düşürme, Batı Düşüncesi ve Mevlâna, Atatürk ve Din, İslam'da Bilim Tarihi, Türk-İslâm Düşüncesi Üzerine Araştırmalar, Hz. Peygamberi Anlamak, Kur'an'ı Anlamak, İslâm'ı Anlamak, Tıp Felsefesi ve Etiği Üzerine, Mevlâna'da Aşk Felsefesi, Hatıralaryla İz Bırakanlar, Türklüğü Tartışılan Meşhurlar, Kur'ân-ı Hakîm Meâli-Semantik Analizli-Açıklamalı ve Yorumlu...

Ayrıca tercümeleri de yayaınlandı.

Prof. Dr. İsmail Yakıt’ın “Türklüğü Tartışılan Meşhurlar”ın “Ön Söz”de kitabı neden yazdığını açıklar:

Paris'e gidenler bilir, Sorbonne Üniversitesi'nin arkasındaki Pantheon adı verilen müzenin üzerinde büyük harflerle Aux Grandes Hommes La Patrie Reconnaissant" (=vatan sadece büyük adamlara müteşekkirdir) ibaresi yer alır. Bu Pantheon'da gömülü olanlar, dünya çapında isim yapmış ve tarihe mal olmuş Fransız bilim adamları, felsefecileri, şairleri ve yazarlarıdır. İçlerinde siyaset adamı olmayan bu ünlülerden bazıları şunlardır: Voltaire, J. J. Rousseau, Victor Hugo, Emile Zola, Pierre Curie ve Marie Curie ile Alexandre Dumas, vd. Böylece Fransızlar, hem kendi çocuklarına vatanın müteşekkir olduğu örnek kişileri tanıtırken, hem de kendi büyüklerine verdikleri kıymeti ve onlara nasıl sahip çıktıklarını dünyaya gösteriyorlar.

Bugün Türkiye, gerek Türk dış işlerinde ve gerekse kültür politikasında, geçmiş Türk büyüklerine sahip çıkma gibi bir geleneği olmadığından meydanı boş bulan herkes, hepsini bir şekilde sahiplenmiştir. Neredeyse, bütün tarihî ve kültü­rel değerlerini, maddî ve manevî mirasını maalesef iki ülkeye kaptırmış ve kaptırmaya devam etmektedir: Doğuda İran'a, batıda ise Yunanistan'a. Doğu'da etnik kökeni Türk olan bü­tün düşünce ve bilim adamlarını İran'a; Batı'da da, şiş kebap, kahve ve baklavasından tutun da Hacivat ve Karagöz'üne ka­dar hepsini Yunanistan'a vermiştir. Türkiye'nin böyle giderse gelecek nesillere, atalarından yadigâr olarak aktaracağı, gurur duymalarını sağlayacağı kültürel ve manevî mirası kalmaya­caktır.”

Prof. Dr. İsmail Yakıt, önemli bir noktaya daha temas ediyor:

Zaman içinde Türkler'in kahir ekseriyeti Müslüman olunca Türkler hakkında Arapça olumlu sözler ve eserler de verilmeye başlanmıştır. Türkistan adı da önceki sınırla­rına, başta Maveraünnehr olmak üzere Orta Asya'yı temsil eden bir isim olmuştur. Ancak önceki "Yecüc-Mecüc" gibi o kötü vasıflandırmalar, putperestlik ve şamanlık vb. gibi hususlar, eski kaynaklarda geçtiği için, bugün bile onların kritiği yapılmadan, alınan bilgiler günümüz insanları için son derece yanıltıcı olmaktadır. İşte bu sebeple hem klasik kaynakları hem de ilmî ve tarihî verileri, yazılma şartlarını dikkatlice ele almak gerekmektedir.”

Özellikle eski Arapça kaynaklarda Türkler “Yecüc Mecüc” gösterildiği için, bu kaynakları esas alan siyasî İslâmcılarımız, Türklüğü savunmayı “gâvurluk” noktasına kadar getiriyorlar. Bir tarihte “siyasî İslâmcı” gelenekten gelen iktidardakilerin Türklüğü silmeye kalkışmalarındaki asıl sebep budur. “Türk”e karşı gelmeyi İslâmın rüknü gibi anlamışlardır. Birçok defa bu meseleye girdik. Kitabımızı biliyorsunuz. Yakında yine gireceğiz.

*

Prof. Dr. İsmail Yakıt, “Türklüğü Tartışılan Meşhurlar”da Farabî, İbn Sina, Birunî, Sühreverdi El-Maktûl, Selahattin Eyyubî, Mevlâna, Mimar Sinan ve Mehmet Akif Ersoy’u tartışmaya açıyor ve Türklükleri üzerinde duruyor.

En başta kimilerinin itiraz edeceği iki isim var: Selahattin Eyyubî ve Mimar Sinan.

Selahattin Eyyubî için şu sonuca varır:

“Burada asıl olan Selahattin’in, babasının ve amcasının kısaca Eyyubî ailesinin Trük-İslâm kültürü ve geleneklerine göre yetiştiği, ordusunun ekseriyetinin Türklerden oluştuğu ve kurduğu devletin büyük bir Türk devleti olduğu, zamanında yaşamış şairlerin yüzüne karşı okuduğu şiirlerde Türklüğünü vurgulamış olması ve bundan dolayı kendilerini ödüllendirmiş bulunması, Türklüğü alçaltan hiçbir şeye tahammül edememesi, en azındtan kendini Türk hissettiğinin açık ve bariz kanıtıdır. Farz edelim ki Selahattin etnik olarak Türk olmasa bile, o saf kan Türküm diyenlerden daha Türk’tü. İnsanı insan yapan ve onun şahsiyetine şekil veren ırkı değil, aldığı terbiye ve içinde yaşadığı kültürdür. O Türk-İslâm kültürü içinde kimliğini bulmuş ve Müslümanları Haçlıların boyunduruğundan kurtartış muzaffer bir komutandır...”

Mimar Sinan peşin Ermeni ilân edilmiştir. Çok insan öyle bilir.

Prof. Dr. İsmail Yakıt, delilleri bir bir sıralar ve onun “Hristiyan Türk” olduğunu belirtir:

“Büyük usta Mimar Sinan’ın, her ne kadar menfi propagandalarla Batı dünyasında, birtakım ansiklopedi ve dergilerde ‘Ermeni’ veya ‘Rum’ olarak dünyaya lanse edilmesinin görüldüğü gibi hiçbir geçerli belgesi veya argümanı yoktur. Bu araştırmamızın sonucunda ortaya çıkmıştır ki, o köken itibarıyla, metin içinde de belirttiğimiz gibi, bir Hristiyan Türk olarak devşirilmiş ve Müslüman olmuş ve mimarlıkta emsalsiz hizmetler yapmış ve bütün zamanların en büyük mimarı unvanını hak etmiş bir büyük kişidir...”

“Türklüğü Tartışılan Meşhurlar” öğretici ve düşündürücü.

Okumak lâzım.

Yazarın Diğer Yazıları