Türkiye'nin ihtiyacı olan yönetim…
Cumhurbaşkanı Erdoğan''ın Katar ziyaretinin ardındaki açıklamalarındaki hukuki yanlışlıkları ve noksanlıkları netleştirmek gerektiği kanaatindeyim. Yabancı yatırımcılar için hukuk güvenliği olmayan ülke durumuna düşmemizin nedenlerinden biri de bu olduğuna göre, "Avrupa Birliği''nin (AB) kararlarını tanımıyoruz" diyen Cumhurbaşkanının "yok farz ettiği" kararları neden yok sayamayacağının izahını yapmak lazım.
Öncelikle, Cumhurbaşkanının cümlelerini bir hatırlayalım:
"Biz, Avrupa Birliği''nin Kavala''yla, Demirtaş''la, şununla, bununla ilgili aldığı kararları tanımıyoruz. Olay bu kadar basit. Yok farz ediyoruz. Bizim indimizde bunlar yok hükmündedir. Bunları kaç kez açıkladık. İster anlasınlar ister anlamasınlar. Bizim yargımızın vermiş olduğu kararın üzerinde biz, Avrupa Birliği kararı tanımıyoruz. Ne biliyorlarsa onu yapsınlar."
Kararların niteliği ve Anayasanın ihlali
Bahsi geçen, Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş''ın tutukluluklarına dair kararlar, AB kararı değil; Avrupa Konseyi''nin icra organı olan Bakanlar Komitesi kararları.
Burada, "AB kararı" söyleminin, kararın "dış düşmanın oyunu" olarak lanse edilmesini kuvvetlendirme çabasıyla ilişkili olduğunu anlamak güç değil.
Elbet, kararlar eğer AB kararları olsaydı, Sayın Cumhurbaşkanı haklı olacak; Türkiye''nin bu kararlara uyma mecburiyeti bulunmayacaktı. Zira, Türkiye AB üyesi değil.
Ancak Türkiye, Avrupa Konseyi üyesi. Hem de kurucu üyesi.
Türkiye''nin kurucu üyesi olduğu Avrupa Konseyi''nin yargı organlarından biri de İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi.
İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi''ne taraf olarak, Avrupa Konseyi ve İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi''nin yetkisini kabul eden Türkiye için, Konseyin ve Mahkemenin kararları bağlayıcı ve bu kararlara uymak zorunda.
Uymaması halinde ise, Avrupa Konseyi üyeliğinden çıkarmaya varabilecek birtakım yaptırımlarla karşılaşabilir.
Gelelim meselenin iç hukuktaki boyutuna…
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bizim yargımızın vermiş olduğu kararın üzerinde karar tanımadığını söylüyor ancak tam olarak kendi iktidarı döneminde Anayasa''ya getirilen hüküm, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi kararlarını Türk mahkemesi kararlarının üzerinde tutuyor.
2004 yılında Anayasa''nın 90. maddesinin son fıkrasına eklenen, temel hak ve özgürlüklere dair konularda, uluslararası anlaşma hükümlerinin kanunlardan üstün tutularak uygulanacağı hükmüyle, bu kararlara uymak anayasal bir emir haline geliyor.
Ezcümle, bu kararları tanımamak, yok saymak, anayasanın ihlal edilmesi anlamına geliyor.
Hak ihlalleri ve güvensizlik ortamı
Birkaç gün önce, Dünya İnsan Hakları Günü vesilesiyle yine Cumhurbaşkanı tarafından yayınlanan bir videoyla, yeni bir yargı paketinin yolda olduğu müjdelendi.
Cumhurbaşkanı, reform zincirine yeni bir halka daha ekleneceğini, bu pakette kadınlara yönelik taciz ve takip eylemlerinin cezalarının artırılacağı vurgusuyla açıkladı.
Yargı Reformu Strateji Belgemizi açıkladığımız 30 Mayıs 2019''dan bugüne kadar 5 yargı paketini hayata geçirdik, dedi.
Hayata geçtiği iddia edilen yargı paketlerinde tutukluluğun cezaya dönüşmeyeceği, ifade hürriyetinin sağlanacağı da müjdelenmişti.
Ne değişti? Hiçbir şey.
Çünkü, yargıdan beklenen faydayı sağlamak için reforma gerek yok.
Bugün, yargının ihtiyacı olan, mevcut hukuk kurallarını uygulayacak bağımsız hâkimler.
Ülkece ihtiyacımız olan da hukukun üstünlüğünü tanıyan bir yönetim anlayışı.