'Türkiye' tarafında mısınız? 'Tek adam' tarafında mısınız?
"Türk milliyetçisi ve Atatürkçü" olduğunu ısrarla söyleyen bir isim cumhurbaşkanlığı seçiminde beklenmedik oy aldı: yüzde 5.17.
Bütün gözler bu adaya çevrildi. Sandılar ki, adı geçen aday kendisine oy verenlere hâkim, söz dinletir. Onu safımıza çekersek, 28 Mayıs 2023'te yapılacak cumhurbaşkanı seçiminin ikinci turunda galip geliriz. Elbette bu adayın takipçileri olacak, üç beş oy da olsa getirecektir. Ama kendisini öne çıkaran parti, Ak Parti'yle hiçbir surette bağdaşmayacak parti.
Nitekim o partinin genel başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ, "Biz Sinan'la yolları ayırdık, Recep Tayyip Erdoğan'ı desteklemeyeceğiz." demeye gelen sözler etti.
Ümit Özdağ'ın partisi de çok yeni olduğu için bağlılarından söz edilemez. Akıl için yol bir. Bu yeni parti mensubiyetinden değil (Zaten partinin aldığı oy yüzde 2 küsur); ikinci turda R. T. Erdoğan'a, artık Türkiye'nin, "Türkiye" olmaktan çıkacağını bildikleri için oy vermeyeceklerdir.
Sinan'a giden oylar da R. T. Erdoğan'ın büyük ortağının partisinden gelmiştir. Büyük ortağın partisinden çok kişinin eli R. T. Erdoğan'ın resminin altına mühür basmaya varmamıştır. Sadece parti olarak tercihleri yine büyük ortak olmuştur.
*
Bu seçim Türkiye için bir yol ayırımıdır. Devletin adı "Türkiye Cumhuriyeti" olsa bile bir başka yönetim şekline geçecektir. Bildiğiniz gibi tek partiyle yönetilen Sovyetler'in resmî adı "Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği" idi. Yine tek partiye yönetilen Çin'in resmî adı "Çin Halk Cumhuriyeti"dir. Birincisinde tek parti yönetimi hâkimdi. İkincisi de yine tek partiyle yönetiliyor.
En katı tek adam rejimiyle yönetilen Kuzey Kore'nin adını da hatırlatayım size: "Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti". Rejimi "cumhuriyet" gösterilen daha birçok ülke var. Bu ülkeler diktatörlük.
Rejim değişime giderken halkı silahlanmaya çağıran imamlar türedi. Daha yakın zamanda bir imam çıktı, cumhurbaşkanı seçiminin ikinci turunu kastederek: "Kardeşim, silahlarınızı hazırlayın. 28 Mayıs akşamı silahlarınızı ayarlayın, benim iki tane silahım ağzına kadar dolu. Hodri meydan. Nedir bu sizden çektiğimiz? 80 yıldır bu ülke sizden ne çekiyor, Ermeni döllerinden ne çekiyor. Bu kadar şehitlerimiz var." dedi.
Hiçbir surette Saray ve çevresi yenilgiye razı gelmeyecektir. Kaç defa yazdım... Yenilgileri demek, "yargı" safhasının başlaması demektir.
Rejimi suhûletle, olmazsa zorla değiştireceklerinin işareti sık veriliyor. Her tarafı örümcek ağı gibi tarikatlar/cemaatler sardı. Açık yazıyorum... Bir ülkede tarikatlar da olur, cemaatler de... Önüne geçmek de anlamsız. Ama dini nasıl anladıkları mutlaka bilinmeli; uyarıcı tedbirler alınmalı, kesinkes siyasetin dışına çekilmelidir.
Ne yazık ki, ülkemizde tarikatlar ve cemaatler başı boş. Her birinin dini kendisine. "Allah bir" dedikleri bile insanda şüphe uyandırıyor.
Osmanlı özlemi çekenler, geçmişteki tarikatları/cemaatleri bir incelesinler... Tarikatların nasıl kontrole alındığını veya alınamadığı, sisteme katmak için neler yapıldığı, ilmî çalışmalarda bir bir ortaya konmuştur. Bir baksınlar, acaba, şimdiki cemaatlere, tarikatlara ne kadar benziyor? Yine baksınlar, bir tarafta şeyhülislamlık varken, 1866'da şeyhülislamlığın bir alt dalı olarak Meclis-i Meşayih'in neden kurulduğuna...
Osmanlı'daki tarikatlara dair bir incelemenin "Sonuç" bölümün aktaracağım:
"Araştırmada Osmanlı Devleti'nde görülen devlet-tarikat ilişkileri ele alınmaya çalışılmış olup devletin bu ilişkileri düzenlemesinin gerekçeleri ve özellikleri konusu tartışılmıştır. Ulaşılan sonuçlar ise aşağıdaki gibi ifade edilebilir: Osmanlı Devleti kuruluşundan 19. yüzyıla kadar tarikatları belli oranda bir özgürlük çerçevesinde kontrol etmiş, onların gelişme ve büyümesine üstlendikleri fonksiyonlar dolayısıyla müsaade etmiştir. Hatta bu yönüyle tekkeler devletin kurucu unsurları arasında yer alabilmiştir. Bununla birlikte Osmanlı Devleti'nin hemen her döneminde tarikatlarla ilişkisinde problemli durumlar da söz konusu olabilmiştir. Özellikle devletin merkezileşmesinin hız kazandığı ve Şii Safevi tehdidinin arttığı dönemlerde tarikatlar üzerindeki denetim de artırılmıştır. Nitekim 19. yüzyılla beraber devletin yürüttüğü politikalar, tarikat ve tekkelerin devlet tarafından sağlanan ve bir bakıma özerk pozisyondaki konumlarını yitirmelerine yol açmıştır. Bu dönemde tekkelerin denetim ve kontrolü artırılmış ve III. Selim zamanında bir meclis kurulmuştur. Fakat çok fazla etkinlik gösteremeyen bu meclisten sonra II. Mahmut zamanında alınan bir kararla tarikat ve tekkeler üzerindeki denetim ve kontrol daha sıkı bir boyut kazanmıştır. Evkâf Nezareti'nin tüm vakıf gelirlerini tek elde toplamasıyla tekkelere ait gelirler de bu nezarete bağlanmıştır. Böylece Şeyhülislamlıktan sonra Evkâf Nezâreti de tekkeler üzerinde ekonomik açıdan kontrol yetkisine sahip olmuştur. Belirli aralıklarla başlayan tekkeleri kontrol süreci, bir meclisin kurulmasını kaçınılmaz hale getirmiş ve Meclis-i Meşayih, Meşihat'e bağlı olarak kurulmuştur. Tekke ve zaviyelere ait tüm işler ve özellikle şeyh atamalarından sorumlu olan Meclis-i Meşayih, tekkelerin denetlenmesi konusunda da önemli bir pozisyon üstlenmiştir." (Dr. İsmail Kaya, "Osmanlı Devleti'nde Devlet-Tarikat İlişkileri", Journal of Analytic Divinity, C. 4, S. 2, 2020)
*
Osmanlı yönetimi, tarikatların/cemaatlerin işi nereye vardırdıklarını görmüş ve tedbirini ona göre almış.
Şimdikiler, çağlar değiştiği hâlde, ilkellikte birbirleriyle yarışıyorlar. Din nedir, ne değildir, bu tarikatların dini anlayışları, Müslümanları ifsat mı ediyor, yoksa aydınlatıyor mu? Derinliğine araştırılıp tedbir alınması gerekiyor ama, artık, yeni rejimde, bu eşik eşilmiş, çukur alabildiğine açılmıştır.
Saray'ın büyük ortağı Türkiye'yi, Türk milletini düşünüyorsa, mutlak inkıyattan denetlemeye geçmelidir.
İleride, büyük ortağın Türkiye'nin geleceği için oynaması gereken tarihî rolü sık ele alacağız.