Türk'e dönüş (7)
"İslam'da İlk Siyasi Kavmiyetçilik: Hilafetin Kureyşliliği", R. T. Erdoğan'ın Saray sofrasına davet ettiği Prof. Dr. Mehmet S. Hatiboğlu'nun profesörlük takdim tezidir. 1978'de, İlâhiyat Fakültesi Dergisi'in 13. sayısında uzun bir makale olarak yayınlanmıştır. Hadi Selefîliği demeyelim de, İslâmın ilk dönemlerini idealize etmiştir. Hoca, 93 sayfalık uzun makalesinde şunu yazar:
"'İslâm dîni, müminler kardeştir' ayetiyle (Hucurât 49/10) Bütün müntesiblerini manevî çatı altında birleştirmekte, dil ve kan birliği esasına dayalı eski cemiyet binasını yıkarak, onun yerine, inanç birliği üzerine kurulu bir toplum vücuda getirmektedir ki, Kur'anî adı Ümmet olan bu yeni toplumun devleti de, Hicretle birlikte Medine'de kurulmuş bulunuyordu."
Konuyla bağlantılı dipnotta ise şu ifadeler yer alır:
"Hz. Peygamberin Medinedeki ilk senelerinde hazırladıkları ve Medine şehir devletinin Anayasası hükmünde olan Nizamnâmenin ilk maddesinde, Müslümanların ve anlaşmalı oldukları kimselerin, diğer insanlardan ayrı bir ümmet teşkil ettikleri hususu yer almaktadır ki, Yahudiler de bu ümmete dâhil idiler."
"Medine Vesikası" üzerinde çalışanlar ayrıntıları bilirler. Benim burada hatırlatmak istediğim "ümmet" içindeki "Yahudiler"dir!
Hatipoğlu Hoca, "Ümmette Irkın Yeri" alt başlığı altında şunları yazıyor:
"İslam toplumunun Kur'ân-ı Kerîm'de yer alan tavsifleri incelendiği zaman görülmektedir ki, bunlarda kavim unsuruna herhangi bir değer verilmiş değildir. Kur'an-ı Kerim'in muhatabları, şu veya bu isimdeki maddî kavimler değil, Mü'minler-Kâfirler, İyiler-Kötüler, Akıllılar-Akılsızlar, Doğru Sözlüler-Yalancılar v.s. gibi, değişik değerlere sahih manevî toplumlar olmaktadır."
Hoca, kavim/kabile gerçeğini de, hepimizin bildiği Hucurât suresinin 13. âyetini dercederek belirtiyor.
Hoca'nın yukarıda kaydettiği gibi, Medine'de kurulan ilk İslâm Devleti dışında bir tek İslâm devleti biliyor musunuz? Tarihte okudunuz mu? Öyleyse "Ümmet" çokluk altında toplanmakla sağlanabilir. "Yahudi" örneği de bunu gösterir.
Kavim gerçeği, Ra'd 46/11, Hucurât 49/11, Nisâ 4/133, Muhammed 47/38, Mâdie 5/54 ayetlerinde de bahsediliyor.
Şimdiki Diyanet İşleri Başkanı ve yardımcıları Hatipoğlu Hoca'nın talebeleridir. Hoca ideal olanı ortaya koymuş. "Türk"ün yeri üzerinde durmamıştır. Ama nedense Diyanet'te, birden "Türk" alerjisi zuhur etmiş, fetvalar, özel sayılar peş peşe gelmiştir.
Prof. Dr. İskender Öksüz'ün bana gönderdiği notlardan devam edecektim, Diyanet, belki yazdıklarımız karşısında Prof. Dr. Mehmet S. Hatipolu'nu örnek gösterir, "Bakın Hocaların hocası neleri ortaya koymuş." diyebilir. Hatırlatmak istedim. İdeal olanla gerçek olanı ayıralım.
"Türk" asıl Batı'nın meselesidir. "Şart Meselesi"nin esasını sık yazarım: Türk'ü Yakın Şark'tan Orta Şark'a sürüp atmaktır gayeleri. Bir zamanlar Sovyetler, kendi sahalarındaki Türklerin uyanır endişesiyle bizim komünistleri Türk düşmanlığı için kullanıyorlardı, şimdi ise Batı "Siyasî İslâmcılar"ı "Türk"e karşı kullanıyorlar. Kur'ân'ı kendilerine göre yorumlamalarının aslı esası budur! (Devam edeceğiz.)