Türkçülük öze dönüştür
Dikkat ederseniz Türkçülük dâhil, İslamcılık, batıcılık, sosyalizm ve liberalizm gibi bütün ideolojiler, son Türk İmparatorluğu olan Osmanlı Devletinin ömrünü doldurduğu süreçte ortaya çıkmıştır. Gerçi zaten bu ideolojilerin Batı'daki kaynakları da o kadar eski değildi.
Onlar da yeniydiler.
Doğru.
Hepsi Modernizmin çocuklarıdırlar. O da doğru, ancak Türkçülük ve İslamcılık hariç. Onlar Batı'nın çocuğu değiller. Tabi "Batı" kavramını, coğrafi anlamda söylemiyorum. "Batı" değimiz, Avrupa bilim-teknoloji uygarlığının ortaya çıkardığı sosyal, kültürel düzendir.
Hem İslamcılık ve hem de Türkçülük yerli ve milli düşünürlerin akıl ürünü olması dolayısı ile millidir. Ancak süreç içinde İslamcılık, Mevdudi, El Benna, Seyid Kutub gibi, Afrika kaynaklarından beslenmeye başladı. Gittikçe de onların dilini, söylemini ve ideolojik kalıplarını kullanmağa başladı. Böylece özüne yabancılaştı.
Önceleri İmparatorluğun kurtarıcı ideolojisiydi, devletçiydi; sonra, imparatorluk sonrası kurulan Cumhuriyetin reddiyecisi ideolojiye dönüştü.
Türkçülük?
Türkçülüğün çıkış nedeni çok açık.
İmparatorluk siyasal toplumunun kurucu kültürden gittikçe uzaklaşarak kendine yabancılaşmasının doğal bir sonucu olarak ortaya çıktı. Bu sebeple, bir arayış, bir özlem, bir ülkü içeriğine sahiptir. Öze dönüş, kendini yeniden keşfetme, varlık bilinci yaratma, tarihsel Türk milli kimliğinin ortaya çıkarıp yeniden inşa etme amaçlıdır.
Bu yönüyle Türkçülük varoluşsal bir kültürel kimlik oluşturma sürecine odaklanmıştır.
Onu "Türkçülük" kavramından hareketle bir etnisiteye gönderme yaptığı için ırkçılık olarak algılayan ve öyle olmadığı halde öyle görmek ve göstermek isteyenler çoktur.
Türkiye'de sosyolojiyle (toplum bilimiyle) beraber doğmuştur.
İkiz kardeş gibidirler.
Rahmetli Gökalp, isim babası olarak Türkçülüğü, "Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak" olarak formüle etmiştir?
Peki, neden buna gerek duyuldu? İslamcılık yetmiyor muydu?
Yetmiyordu.
Çünkü İslamcılık, Osmanlı toplumunun Müslüman topluluklarını İslam Dininin potasında eriterek, ümmet bilinciyle bir ulusa dönüştürmek istiyordu. Lakin İmparatorluk bürokrasisinin, kurucu toplum olan Türklerin yerine ikame edecek dereceye getirdiği Arnavutlar, isyan etti. Milliyet aşkı, Osmanlı'nın has evladı olmaktan daha çok hoşlarına gitti.
Sonra, şans bu ya, Araplar da İngilizlerle bir olup halifenin ordularını arkadan vurunca, geriye (dereler gittiği için) kumu kaldı.
Kurucu toplum: Oğuzların kayı Boyu, sonra onlara katılan diğer bütün Türk boyları, birlik olup, devleti kurunca, kurup büyüyünce, büyütüp yüceltince, saray, iktidarın demir yumruğuna dönüştü.
Bunun sonucu gelinen noktadan geriye doğru bakıldığında şuydu: Devlet, kurucu özüne ve köklerine gittikçe yabancılaşmış, öyle ki dili diline, sözü sözüne benzemez hale getirilmişti.
Her şeyden evvel Osmanlı iktidar seçkinleriyle Oğuz'un hiç alakası kalmamıştı. Vaktiyle her şey olan Türk, sarayda odacı bile değildi.
Sarayın koruması yeniçeriler, saray memurları Sırp, Hırvat ve Rum dönme devşirmeler ile o günlerdeki söylemle "Milleti Sadıka" Ermenilerden ibaretti.
Peki dereler gidince geriye kalan öz olan Türkoğlu Türk neyin nesiydi, derseniz, derim ki: Onlar her zamanki gibi konargöçer çobanlardı.
Rönesans'tan sonra bütün Avrupa devletleri, Latince'den kendi dillerine dönüş yapmışlar, 18. yy dan sonra da kendi dillerinde eğitim vermeğe başlamışlardı. Bunun tek istisnası bizim devletimizdi. Bir tek Osmanlı Devleti, kendi dili Türkçeyi kenara bırakmış, Arapça, Farsça eğitim verip Osmanlıca diye uydurma bir dil geliştirme çabasındaydı.
18.yy dan sonra İngiltere, bütün sömürgelerine kendi dilini öğretti. Fransızlar, İtalyanlar, Hollandalılar; hepsi, bütün sömürgelerinde kendi dilleriyle okullar açıp eğitim verdi. Halen en yoksul Afrika kabilelerine gidin kimin sömürgesiyse ona öykünmektedir ve onun dilini konuşmaktadır.
Bunun böyle olduğunun en son örneği Rusya'dır. Bütün Türk Cumhuriyetlerinde Türkler, sömürgecinin dilini konuşmaktadır. Hatta pek çoğu Rus alfabesiyle yazıp okumaktadır. Soy adlarının sonunda "ov", "ova", "yev" ekleri vardır.
Talihsizliğimize bakar mısınız? Geçmişten ders alıp özüne döneceğine, sözde aydınlarımız, "geleneğimiz" diyerek "Osmanlıca" peşinde koşmaktadırlar.
İşte Türkçülük, özden, kökten ve kendinden kopuşun sonunda, yabancılaşmaya dur demenin kurucu köklere dönüşün adıdır.