Türkçenin Türkçesi bir meal
Mustafa Cemil Kılıç’ın, “Anlamak İçin Türkçe Kur’an” kitabından bahsetmiştim. M. C. Kılıç tamamlayıcı bilgi gönderdi:
“Sizin de ifade ettiğiniz gibi bizim çalışmamızın ’Kur’an-ı Hakim’denen kitapla hiçbir ilgisi yoktur. Yani bizim çalışmamız haşa bir Alevi Kur’an’ı falan değil doğrudan doğruya Kur’an-ı Kerim’in Türkçe mealidir.
Evvelki meallerden farkı noktasında şunları söyleyebilirim;
İslam’ı ehlibeyt yoluyla öğrenen ve kabul eden Türkler, başlangıçta büyük çoğunluk itibariyle Alevi İslam inancına mensup idiler. Buna karşın Kur’an’ın Türkçe çevirilerinin neredeyse tümü Sünni İslam anlayışı doğrultusundadır. Türkiye Türkçesi ile yapılan Kur’an çevirilerinin de bildiğim kadarıyla biri hariç -ki o da Caferi inancından Abdülbaki Gölpınarlı’nın çevirisidir- tümü Sünni inanç doğrultusundadır. Bir kısmı geleneksel Sünni anlayışı esas alırken bir kısmı da modernist yahut reformist tabir edilen neosünni yaklaşımı benimsemektedir.
Hal böyleyken bugüne değin, Bedri Noyan ve Adil Ali Atalay tarafından kaleme alınan birkaç manzum çalışma dışında, ihtiyaç duyulmasına karşın Alevi İslam inancı doğrultusunda yapılmış mensur bir Kur’an çevirisi mevcut değildi.
Alevi müminler, okumak için Sünni din bilginlerince yapılmış Kur’an çevirilerine başvurmak zorundaydılar. Dolayısıyla cem evlerinde kitap bölümlerinde yer alan Kur’an çevirileri Sünni din bilginlerince yapılmış çevirilerdi. Alevilerce en çok tercih edilen çeviri de Yaşar Nuri Öztürk Hocanın çevirisiydi. Ama Yaşar Nuri Hocanınki de dahil bu çevirilerin tümünde kullanılan terminoloji Sünni terminolojidir.
Biz işte bu ihtiyacı gidermek için rahmetli Cemal Şener’in teşvikiyle mümkün olduğunca Alevi inancını temel alan bir çeviri yapmaya teşebbüs ettik. Teşebbüsümüz eyleme dönüştü ve nihayetinde 8 yıllık bir çalışmayla ‘Anlamak İçin Türkçe Kur’an’ adını verdiğimiz çalışmamızı Haziran 2013’te Kamer Yayınları marifetiyle kitap olarak yayınladık.
Çalışmamıza Alevi terminolojisini yansıtmaya özen gösterdik. İbadethanelerden bahseden ayetlerde cami ya da mescid yerine, mescid sözcüğünün tam Türkçe karşılığı olan ‘secdelik’ sözcüğünü yeğledik.
Sünni ve Şii anlayışla yazılan çevirilerdeki Arapça ‘salat’ ifadesine karşılık olarak kullanılan ‘namaz’ sözcüğü yerine de ayetlerdeki anlam havzasına uygun bir biçimde ‘yalvarış, yakarış, tapınma, kulluk, dua ve ibadet’; ‘zekat’ yerine ‘yoksulun hakkı’; ‘hac’ yerine ‘ziyaret’ ve ‘kutsal ziyaret’ kelimelerini; “oruç” yerine doğrudan doğruya orucun tanımını kullandık.
Ehlibeyt ve velayete dair ayetlere de Alevi anlayışı yansıtacak şekilde anlam verdik.
Sure adlarının Türkçe anlamlarını esas aldık. Arapça özgün adlarını da ayraç içerisinde verdik. Ancak Kur’an’ın metninde hiçbir ayraça/paranteze yer vermedik.” (M. Cemil Kılıç)
“Türkçe” meselesinde söyleyecek sözümüz olacak. Sonra.