Türk toplumunu kim uyuşturuyor?
Yeteneklerin iflası nedir bilir misiniz? Anlatacağım. Ancak önce şunu belirtmekte fayda var. Herkesin bilmesi gereken ana bilgi şu: Bir ülkenin esas zenginliği insan gücüdür.
İnsan gücü, yeteneklerin gücüdür. İnsan akıllı canlı olduğu için aynı zamanda aklın gücüdür. Ne kadar nüfusunuz varsa o kadar akıl gücüne, yeteneğe, girişimci kabiliyete sahipsiniz demektir.
Öyle ise bu durumda esas olan nedir?
İnsandır...
Sadece bu kadar değil... Dahası da var tabii...
İnsan gücünüz, aynı zamanda ülkenin gücü demektir. Nüfusu az ülkenin diğer ülkeler arasındaki siyasi etkisi, politik niteliği ile nüfusu fazla ülkeninki aynı değildir...
İşte size Çin...
Esas gücü ekonomi değil, insandır. Ekonominin gücü de o nüfusa bağlıdır. Çinli nüfus, uluslararası alanda ülkesine farklı bir boyut ve kuvvet kazandırmaktadır.
Bunun ötesinde nüfus, ülke ve toplum olmanızın, devlet kurmanın ön şartıdır...
Şimdi yazımızın en başındaki cümleye dönelim: Yeteneklerin iflası nedir sorusuna...
Eğitilebilir genç nüfusu okullaştırmak ve ülke kalkınması için işe koşmak ne anlama geliyor? Yetenekleri geliştirmek ve bu yeteneklerden ülkenin ihtiyacı olan yararı sağlamak anlamına geliyor...
İşte Türkiye'nin temel sorunu bu...
Yetenekleri geliştirmek yerine harcamak...
Bunu iki yolla yapıyor bu ülke.
Birincisi, cemaatler eliyle; ikincisi, istenilen özelliklere uygun olanları okullaştırmayarak resmi yoldan... İnsanları pasifleştirmek, etkisiz eleman haline getirmek konusunda kimse cemaatlerin eline su dökemez.
Halim selim, süklüm püklüm olmak, yani etkisizleşmek cemaatler açısından çok önemli... İnsanlar, kendilerine Allah tarafından verilmiş kabiliyetleri bastırılmışlıktan dolayı kullanmaktan kaçınıyor. Yeteneklerini kendi içine gömüyor. Büyük potansiyelleri, açığa çıkmasın diye kendi bedenine hapsediyor. Böylece toplum bundan istifade edemiyor.
Halbuki çağımız bir yarış, bir atılım ve girişim çağı...
Bilimde, teknolojide, sanatta, edebiyatta ve bilişim yazılımlarında herkesle yarışmak zorundayız... Aynı şekilde sanayide de yarışmak zorundayız...
Öyle ise ne yapacağız?
İnsanımızı etkisizleştiren, bunun için insanları sürü haline getiren esaretten kurtaracağız ve her birini yetenekleri ölçüsünde girişimci olarak yetiştireceğiz. Dünya ile rekabet etmenin ön koşulu bu...
Doğru mu?
Evet!
Ancak pasif, edilgen, sesi soluğu çıkmayan, sanki tütsüyle uyuşturulmuş gibi etrafına boş boş bakan bir gençlik bunu nasıl yapacak?
Yapamayacak...
İşte çoğu cemaat, maalesef dini kullanarak tam da bunu yapıyor... Türk insanını, genç nüfusu etkisiz eleman haline getirerek, uluslararası yarışın dışında bırakıyor. Bunlara "dinle insanı geri bıraktırıyorsunuz" deyince de "Ne demek olur mu öyle şey. Din asla bırakmaz" diye cevap veriyor.
İyide iki gözüm, işte bizzat senin uygulamalarında uyuşan bir gençlik ortada. Yaşarken ölüye çevirmişsin. Yetmez mi? Elde ettiğin tüm kitleler, toplumsal alanın dışında, etkisiz eleman olarak duruyor. Bu geri bırakmak değil de nedir? Böyle insanlar nasıl girişimci olacak?
Elbette girişimci olmayacak..
Zaten olmuyor da...
Ne olacak peki?
Türk çocuklarının zihinlerini özgürleştirmek gerekecek... Bilimsel düşünmeye öncelik verilecek. Kabiliyetler, geliştirilerek ülke kalkınmasında işe koşulacak.
Kim yapacak bunu?
Ülkeyi yönetenler ve Millî Eğitim Bakanlığı...
Bekliyoruz...