Türk olma mecburiyeti
1994’te, Başbakan Tansu Çiller ve Pakistan Başbakanı Benazir Butto Saraybosna’ya, savaşın ortasında, Müslümanlara destek için gitmişlerdi. Ben de gazeteci olarak onları takip ediyorum.
Hakan Albayrak’la Saraybosna’da buluştuk. Bir günlük hikâye ama uzun bir hikâye. “Aynaroz Papazı” kitabımda, bir bölüm olarak anlattım. Şu notu da düşeyim: Çiller ve Butto’nun gezisini Türkiye’den kimsenin ayrıntılı yazdığını görmedim. Sadece haber olarak geçildi. Zaten havaalanında bir TRT’nin kamerası vardı, bir de Anadolu Ajansı’ndan bir gazeteci, Onunla da İtalya-Ancona’dan beraber Saraybosna havaalanına geçmiştik. Bir saat sonra da Çiller ve Butto’yu taşıyan uçak indi. Zırhı araçlarla şehre gidildi.
Anlatacağım başka...
“Türk” ayak altına alındı ya bu sıra... Gerçi “Türk”ü ayak altına alan zat “milliyetçiliği” kastettiğini söyleyecektir. O zatın ideolojik geçmişini bilen zamirindekini söylediğini anlayacaktır. (Allah büyüktür; elbet “Türk” ü ayak altına alanlar “Türk”e muhtaç olacaklar; “Türk” yine elini uzatacaktır!)
Savaşta, şubatın kışında Saraybosna’ya gidebilmek öyle kolay değil; Birleşmiş Milletler bize çelik yelek giymeyi şart koşmuştu. Slovanya, Hırvatistan, İtalya üzerinden varabildim; hatta Avusturya’yı da sayabilirim, aktarmalı gitmiştim çünkü. Çelik yeleği Zagreb’de İHH şubesinden emaneten almıştım. Çok ağırdı. Şehirde İHH Saraybosna temsilcisi Hakan Albayrak’la buluştuk... Sokaklarda yürüye yürüye tepedeki evine gideceğiz. Karşı dağlardan Sırp keskin nişancıları adam avlıyorlar.
Tepeyi tırmanıyoruz, Hakan: “Abi, çelik yeleği çıkarıp bana ver” dedi. Soran gözlerle bakarak çıkarıp verdim. Açıktayız ve her an bir keskin nişancının kurbanı olabiliriz. (Nitekim, akşam karanlığında bir top mermisi âdeta başımızı yalayıp geçti.) Hakan’ın, biraz da ben korunayım, diye istediğini sanmıştım çelik yeleği. Aldı eline yürüyor! Ağır da meret! Hâlbuki sırtta daha rahat taşınır. Sonra söyledi Hakan: “Türk korktu, dedirtmeyelim. Bir Türk’ün çelik yelekle dolaşması ayıptır!”
Sırplar gerçi Boşnaklara da “Türk” diyor ama Hakan’ın kastettiği Türkiye’den gelen Türk.
Şunun için yazdım bunu: Hakan’ın aslı Çerkez. Ama o, “Türk’üm” diyor. Şimdi durumu nedir bilmiyorum, pek okumuyorum da. (En son Star’da teorik uçuk yazılar yazıyor, bütün Müslümanları kurtarıyor! Türk’ten gayrı tabiî!)
Kim olursa olsun, üç-beş kendini bilmezin, içten pazarlıklının, düşmanının ayak altına aldım demesiyle Türk düşmez, Türklük manasını yitirmez. Hangi etnik gruba mensup olursan ol; Türk kalmak hepimizin aslî vazifesi ve vicdanî borcudur.
Türk’ün kalmadığı yerde, hiçbir etnik grup kalamaz; Anadolu gider. (“Şark Meselesi”ni bilmeniz gerekiyor. Ayrıntılı işleyeceğim.)