‘Türk olduğum için hayattayım!’
Su bölümü okuyun, sonra söyleyeceklerim var: “Sultan Orhan, Bursa’yı zapteder etmez, ıssız ve şenliksiz toprakları imar ve yeni hükûmette yerleşmek için komşu memleketlerden halka celp ve davete başladı. İşte bu zaman Şam ve Bizans hâkimiyetinde soluk alamayan Musevîler takım takım Osmanlı Türklerinin bu davetine müsta’cilen icabet etmeye başladılar. İlk Türk payitahtında Musevî cemaati o kadar çoğaldı ki, bir mabed ihtiyacı baş gösterdi. Bir ferman-ı hümâyûnla bir havra inşasına müsaade edildi. Türkiye Musevîlerinin bu havra kadar eski ve bilhassa hatırası zengin bir havraları daha yoktur.
Dinî âyinlerini kemal-i serbestî ile yapan Musevîler, bir müsaade daha aldılar. Ayrı bir mahalleleri oldu ve o zamandan beri Osmanlı Türklerinin fütûhâtı genişledikçe her şehirde bir Yahudi Mahallesi tesis ve teşkil olundu.”
Bu bölüm, 1921’de, Millî Mücadele’yi destekleyen bir Türk dergisinde çıkan seri yazının girişidir.
Seri yazı aslında Moise Franco’nun “’Essai Sur lHistoire des Israèlites de l’Empire Ottoman” (1897) kitabından tercüme... Yazan Türk değil, yabancı.
Yahudi her yerde vardı ama, nüfuslarının artmasında, rahat etmesinde Türkler ön açmışlardır.
Bir tarafta Yahudi, bir tarafta Ermeni, Rum; sen de “Türk”sün ve hâkim vaziyettesin... Elbette rahatsızlıklar olacaktır ama özellikle 18. yüzyıla gelinceye kadar kayda değer bir rahatsızlıktan söz edilmiyor. Ne zaman başkaları işimize karıştılar, bizi birbirimize düşürdüler; o zaman düşmanlık tohumları
ekiliyor.
“Dış güçler”in 19. ve 20. yüzyıl ilk çeyreği Osmanlı’yı daraltmak ve yıkmak için “üstün gayret” gösterdikleri yüzyıllardır. “Şark Meselesi”ni iyi anladığımız an, “Türk” ün ne ifade ettiğini, kimin niçin esâmisini okutmak istemediğini anlarız. Daha önce yayınladığım yazı dizisini hatırlarsınız: “Türk’ün Adını Silme Planı”. (İleride kitap olarak da çıkacak.) Bir Rum vatandaşımızın “Şark Meselesi”yle ilgili çalışmasından yararlanmıştım. Okumayanlar, lütfen girip okusunlar.
Herkes 1492’de başlayan büyük Yahudi göçünü bilir. Portekiz ve İspanya’da katliama uğrayan Yahudileri II. Bayezıd Osmanlı sahasına çağırmıştı. Onlar da kafile kafile geldiler. Hicret medeniyettir: Yeni insanlar ve yeni bir dünya... Yahudi “medeniyet” getirdiği gibi, “medeniyet”de öğrenmiştir.
***
Rıfat Bali kıymet verdiğim bir araştırıcıdır. “Cumhuriyet Yıllarında Türkiye Yahudileri Bir Türkleştirme Serüveni (1923-1945)” kitabında her ne kadar, Yahudiler üzerine Türklerin baskısını -çok yerde haklı- işlese de, elbette o bizden daha iyi bilir ki, Yahudiler Türklerle “rahat” etmişlerdir. (R. Bali, sonra “1934 Trakya Olayları”nı yazarak Yahudilerin maruz kaldığı saldırıları belgelemek istemiştir.) Bütün bu olumsuzlukları “mevzii” görmek gerekir.
(Rıfat Bey’in bir başka önemli çalışmasından uzun zamandır bahsetmek istiyordum. Çok dikkat çekici bir araştırma: Türkçülere Yapılan İşkence: Tabutluklar Sansaryan Han ve İki Emniyet Müdürü, Libra Yayınları, 2011. 1944 milliyetçilik olayında Türkçü hareket için bir dönüm noktasıdır. “Türkçü” bilinen çok insan tutuklanmış ve Sansaryan Han’da tabut kadar yerde, başlarında 500 mumluk ampul günlerce eziyete uğratılmışlardı. Onların hikâyesi de var kitapta.)
***
Konu Yahudiler aslında, buraya geldik...
Yahudi devleti kuruldu. Müslüman Araplara karşı ilk tanıyan ülkelerden biri Türkiye idi.
Bu yazıyı şundan yazdım... Hürriyet gazetesinde gözüme ilişen bir röportajdan... (Ayşe Arman, “Toplama Kampından Türk olduğum için kurtuldum”, 9 Kasım 2011)
Lazare Rousso şu an 91 yaşında... Ailesi İstanbul’dan Paris’e göçüyor. Ceplerinde Türkiye Cumhuriyetinin pasaportu var. Naziler, İkinci Dünya Savaşı’nda Paris’i işgal edince Yahudileri topluyorlar. Rousso da toplananlar arasında. Hikâyesi çok acıklı. Türk Elçiliğinin çabasıyla Nazi kampından çıkarılıyor... O kadar zayıflamış ki, ölmek üzere neredeyse...
Şükrediyor:
“Bir deri ve bir kemik kalmıştım ama şükürler olsun ki, hayattayım...”
Son cümlesi:
“Türk olduğum için!”