Türk halk İslâmı
Dünden devam ediyorum: Alevîlikteki “Gürûh-ı Nâcî” konusunun Şit Peygamber’le bağlantısı halk arasında şöyle anlatılır:
Şit Peygamber’in diğer adı “Nâcî”dir. Alevî yaradılış mitolojisine göre Âdem’in Havva’dan olan soyu “kirli”dir. Şeytana uyarak elmayı (Bazı Alevî kaynaklarında buğday) yiyen Havva ile dünyaya sürülmüşlerdir. Habil, Kabil’i öldürmüştür. Bu kardeş katli, soyun kirliliğinin ispatıdır. Şit, Allah tarafından Âdem’e oğul verilmiştir. Ona eş olarak da cennette bir hurî olan Naciye Ana uygun görülmüştür. Havva’nın soyu kötü iken, Naciye Ana’nın soyu tertemizdir!. Bazı Alevî kesim, “124 bin peygamberimiz, velilerimiz, Gürûh-ı Nâcî’den gelmedir. Âdem’in diğer 72 çift çocuğundan gelenler ise Alevi olmayanlar, yani Sünnilerdir.” der.
Son zamanlarda “Türkçe Kur’an” adıyla meal yayınlayarak dikkatleri üzerine çeken Alevî ilâhiyatçı Mustafa Cemil Kılıç, bir e-posta göndermiş ve “Gürûh-ı Nâcî”ye açıklık getirmek istemiştir:
“Alevîler Hz. Peygamber’in ’kurtuluşa eren topluluk’dediği zümredendirler. Gürûh-ı Nâcî’nin Şit Peygamber’le ilişkilendirilmesi Hz. Peygamber’in hadisine muhalif bir düşünce değildir. Ayrıca Gürûh-ı Nâcî öyle insanüstü bir topluluk da hiç değildir. Gürûh-ı Nâcî ırkî bir kimliği değil inançsal bir kimliği ifade eder. Alevîlik ırk değil, bir inançtır.”
Halk söylentileri, inancın parçası olursa tenakuz doğacaktır. Onun için ilmî çalışmalar burada çok büyük ehemmiyet kazanıyor.
Safevî devletin doğuşu, Osmanlı ile rekabeti, inanç kisvesine bürünmüştür. Türkmenlerin “Şah” tercihinin, Osmanlı yönetiminde bir “Türk” rahatsızlığına yol açtığını da belirtmeliyiz. “Türk”ün horlanması biraz da buna dayanır, diyorum ama yine ilmî çalışmaları dikkate almalıyız. Öyle olunca Pir Sultan’a mal edilmek istenen bir şiirde “Türk”ün kötülenmesine ne diyeceğiz? Tabiî “Türk” o şiirin temasında “Alevî olmayan köylü”dür. Dönemini çok iyi bilirsek, “Türk”ün yerini tayin etmek mümkün olacaktır.
Osmanlı’nın tarih yazarlarını incelediğinizde, görürsünüz ki, “Osmanlıların Safevîlerle savaşının temel amacı, Safevî hükümdar soyunu ve rafizî taifesini ortadan kaldırmaktır.”
Mesele elbette bu kadar kesin hatlarla çizilemez. Selçuklulara kadar inen tarihî dayanağı var. Selçukluları en çok uğraştıranlar Hasan Sabbah ve yolunda gidenlerdir. Nizamiye medreselerinin niye kurulduğunu biliyor musunuz? Batınî-Rafizi-Nizarî-Müsta’lî İsmaililerle fikir bazında mücadele için... Nizamiye medreselerinin müessisi Nizamülkmülk’tür (1018-1092) ve onun “Siyasetname”si bir bakıma “Sünnî akide”nin savunmasıdır.
Osmanlı Sünnîliğinin de bir esası olduğunu hatırlatmak için yazdım bunları...
Dikkat: Alevîliğin fikrî kök olarak uzandığı Pîr-i Türkistan Ahmed-i Yesevî’nin Türk halk İslâmı anlayışı olmasaydı, çoğu yerleşik hayata geçmemiş Türkler ne yapardı? O dönemi düşünüce basitleştirilmiş inanç sistemi sayesinde hem İslâm yayılmış, hem birlik sağlanmış, hem Anadolu’ya yol açılmıştır. (Devam edeceğiz.)