Türk elinizde oyuncak mı?!
AB’den mesûl bakan Egemen Bağış, Davos’ta: “Ermeni soykırımı olmamıştır. Gelsinler tutuklasınlar beni demişti.
“Avrupalı aklını peynir ekmekle yemiştir. Savcı Egemen Bağış için fezleke gönderir mi gönderir!” mealinde yazmıştım. Buna hiç ihtimal vermeyerek, olmaması gerekeni söylemek istemiştim.
Hakikaten Zurih Başsavcısı aklını peynir ekmekle yemiş.
Asıl aklını peynir ekmekle yiyen İsviçreli bazı Ermeni grupları...
Bitmez tükenmez bir Türk kini, onları akıl dışı hareketlere itiyor.
Egemen Bağış’ı savcılığa şikâyet edenler onlar.
İsviçre, 2005’te “Ermeni soykırımı yoktur diyene ceza verilmesi kanununu kabul etmişti. Doğu Perinçek bu yüzden ceza aldı. O, bilerek konuştu ve sonucu görmek istedi. Sonra AİHM’ye gitti.
AİHM kararı çok çok önemli... Avrupa’nın “hukuk”unu göreceğiz.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararı iki yönden içtihat oluşturacaktır:
İsviçre’nin Perinçek’e ceza vermesini hukuka aykırı görürse, kimse artık böyle hukuk dışı, ilim dışı, akıl dışı bir yola giremeyecektir.
Yok eğer AİHM, Perinçek suç işlemiştir, çeksin cezasını derse, Avrupa bitmiştir!
Ve AİHM’nin bugüne kadar aldığı kararların hepsi şaibeli olacaktır!
AİHM’ye hukuku hatırlatmak için, şimdi tam sırası... Herkes, öncelikle Cumhurbaşkanı, Başbakan ve bütün parlamenterler İsviçre’ye gitmeli, Zürih Başsavcılığının önünde, diaspora Ermeni kuruluşlarını, basın-yayın organlarını davet ederek tek tek “Türkler Ermenilere soykırımı yapmamışlardır!” demelidir.
***
Ermeniler kinlendikçe, karşısındakiler haksızlık karşısında, eli kolu bağlı mı duracak!.. Onların da ayranı kabaracaktır.
Düşmanlığı körükleye körükleye bir yere varamazsınız. Kesinlikle kaybedersiniz.
Hrant Dink’in bana ilk söylediği kelime “diyalog” olmuştur. (Şahitlerim: Dikran Altın ve Gürsel Doğan. Dikran Altın, “Ermeni-Türk işadamları” türünden bir derneğin ikinci başkanı, Gürsel Doğan da Karslılarla ilgili bir derneğin başkanıydı.)
Benim de başından beri söylemek istediğim “diyalog” .
(Gerçi Hrant Dink, her yerde konuşmaya başladıktan, tanındıktan sonra “diyalog”un kavramını epey daraltmıştı. Girmeyelim şimdi bu meselelere.)
Çok önce yazmıştım. Müşahhas örnek vereceğim.
İlk gençlik yıllarımızda “Yunan mezalimi” beyinlerimize kazınmıştı. Yok muydu mezalim? Vardı.
Sonra Yunanistan’a gittim. Sokaktaki insan beni nasıl görecek endişesi taşımadığımı söylesem yalan olur. Medenîce konuştuk. İlk gidişimden altı yıl sonra bir daha gittim ve üstelik o zamana kadar hiçbir Türk gazetecinin girmediği Aynaroz yarımadasına girdim. Çok rahattım. (Bkz. Balkan Volkanı ve Aynaroz Papazı kitaplarım.)
Birbirimizi tanıdıkça rahatlayacağız. İki taraf da geçmişini araştıracak, ne olduğunu bilecek ama, bunu ileriye taşımayacaktır. Tek yolu var: Birbirimizi tanımak.
Bir örnek daha: Kosova’ya henüz Sırplar girmedi ama kımıltıları var. Kosova’ya gidip gelmeye başladım. Bosna’dan sonra sıra kesin Kosova’dır, diyorum.
Böyle olmayacak; Sırpları dinlemeli... Bu defa önce Belgrad’a uğruyorum, sonra Kosova’ya geçiyorum. Belgrad’a indim, bende tedirgin hâller... Bosna’da insanları “Türk” diye öldürüyorlar ya... İlk konuşmalardan sonra karşımdaki “insan”dı artık... (Bu hikâyelerim çok maceralı ve çok ayrıntılı... “Tarihe Düşülen Notlar” serisinde vereceğim.)
***
Konuşa konuşa bir yere mutlaka varırız. Türk’ün de Ermeni’nin de üzüntüleri büyük.
Sen zamanında şunu yapmıştın, ben de misliyle şunu yapmıştım; sonucu alınamayacak bir kör dövüşüdür.
O zaman “kin”e “kin” kalıyor!
Madem 2015 onlar için milât, bizim için de milât olsun.
Eğer inatlaşırlarsa Ermenistan sınırına asker yığmalıyız.
Avrupa’nın akıl dışı Ermeni diasporası kuyrukçuluğunu kesmek için ne gerekiyorsa yapmalıyız.
Yeter be!
Türk sizin elinizde oyuncak mı?!