Türk destanlarında görülen rüyalar geleceği anlatır

RÜYALAR ve yorumlanmaları kahramanlar için önemlidir. Kahramanların gördüğü rüyalar çıkar. Eski Türk destanlarında görülen rüyaların hikmetine inanılır ve bunu kâhinlere yorumlatmak suretiyle gelecek hakkında bilgi sahibi olunurdu. Örneğin, Kırgız destanlarından Manas’ta Er Manas, gördüğü rüya nedeniyle Kara Han'ın oğlu Alman Bet'le tanışır ve kan kardeş olur.

Kurmanbek Destanı ile Manas’ın benzer yönlerinden biri Kanıkey ile Kanışay’ın gördükleri rüyaları yorumlayarak geleceği tayin etme konusundadır.

Eski Türklerde tanrılar ve ruhlarla insanlar arasındaki ilişkiyi şamanlar kurdukları için rüyaları da genellikle Şamanlar yorumlamaktadır. Kurmanbek Destanının önemli yanlarından biri asıl kahramanın gördüğü rüyadır. Bu rüya motifinin günümüze yansıması ise “Âşık Edebiyatı’ndaki kompleks rüya motifinde de yaşamaya devam eden bu inanca göre ‘âşığın rüyasında gördüğü kıza vurulması ve saz çalma yeteneğinin kazanması’ ile ‘şamanın vecd halindeyken kutsal tanrıyı görmesi’, “uyanamazsa tamburuna üç kez vurulması” arasında büyük bir benzerlik görülmektedir.

Dede Korkut’ta Salur Kazan’ın Kara Güney’e gördüğü rüyayı yorumlatması, Kocacaş Destanı’nda Kocacaş’ın gördüğü rüyayı Zulayka’ya yorumlatması dikkat çekicidir. Çünkü rüyaların hem Türklerin eski hayatlarında hem de günümüzdeki yeri şaman geleneğine bağlı şuur altına itilen ya da bastırılan konuların rüyalar yoluyla yorumcular tarafından ortaya çıkarıldığı görüşüdür.

Kültürümüzde Ertuğrul Gazi’nin gördüğü bir rüyayı Şeyh Edebali’ye yorumlatması ve doğacak oğlu Osman’ın büyük Türk birliğini kuracağına dair rüya ritüeli kültürümüzdeki yeri açısından önemlidir.

Ölüp Dirilme Ritüeli

Türk topluluklarının destanlarında çok sık rastlanan motiflerden biri ölüp dirilmedir. Türk destanlarının geneline bakıldığında, destan kahramanı, işlevlerini yerine getirmeden destan sona ermez. Destan kahramanı bazen, mücadeleleri süresince tuzağa düşürülerek ölür ve çeşitli vesilelerle yeniden dirilir.

Eski Türklerin öldürdükleri hayvanların kemiklerini kırmaktan çekindikleri, insanların ve hayvanların bu kemiklerinden tekrar dirileceklerine dair inanışlar diriltmenin en temel özelliklerinden birini oluşturur. Kemikler toplandıktan sonra da kişi genellikle dua, ilaç, kutsal su vb. ile diriltilir.

İyiliği, düzeni ve adaleti temsil eden kahramanlar, düşmanlarıyla girdikleri mücadelelerde öldürülmektedirler. Fakat bir şekilde öldürülen kahramanlar, ilahi güçler ya da eş ve at gibi diğer yardımcı güçler tarafından hayata döndürülüp mücadelelerini kaldıkları yerden sürdürmektedirler. Destanların sonunda başarılı olan kahramanlar yaşadıkları yurtlarına geri dönerek geri kalan hayatlarını huzur içinde geçirirler.

Kurban Ritüeli

Maddi ve manevi yakınlık anlamına gelen Arapça kurban sözü dini terminolojide, kendisiyle Tanrıya yaklaşılan şeyi ifade eder. Türklerin sosyal yaşamının her aşamasında kurbanın önemli bir yeri olduğu görülmektedir.

Kırgızlar, İslamı kabulden önce, Tanrıya (Tengir), ata ruhlarına (arvah), yer-su (eer-suu: kutsal dağ, orman, su v.b.) ruhlarına, ocağın ve çocukların koruyucusu kabul edilen Umay Ana'ya kurban sundukları gibi, Tanrıya yakarış, bereket dilekleri, bayram gibi çeşitli durumlarda da kurban sunmuşlardır. Manas Destanı'nda gördüğümüz büyük dileklerle hayvanı kurban olarak kesme olayı benzer biçimde Anadolu'nun pek çok yöresinde önemli bir gelenek olarak hâlâ yaşmaktadır.

Bir işimizin gerçekleşmesi dileği ile adak adama ve dilek yerine gelince kurban kesme olayı bütün canlılığı ile sürdürülmektedir. Manas'ta "Erkek kuzu büyüdükten sonra Tanrı için kurban olur." ifadesinin bugün de kurban için erkek koyun seçimi olarak varlığı bilinmektedir.

Türk tarihinin bilinen en eski topluluklarından biri olan Kırgızlar, İslamı kabul ettikten sonra da genel olarak Geleneksel Türk Dini diyebileceğimiz inanış ve uygulamaları günümüze kadar canlı biçimde taşımışlardır. Kırgız Sözlüğü'nde Kırgızca, kurban vermek anlamında tayı, ölünün ruhuna kurban sunmak için de azır tayı sözü kullanılır.

Kırgızistan’da kurbanla ilgili ilginç bir ritüel şu şekildedir. “Uzun yıllar sonra çocuk sahibi olan Kırgızlar çocuğun başının tepesinde bir tutam saç bırakır. Bu saç yedi yıl boyunca tıraş edilmez. Çocuk yedi yaşına geldiğinde, bir türbe ya da kutsal bir yer ziyaret edilir. Orada kurban kesilerek kan akıtılır ve yaşlı birine çocuğun saçları kestirilir. Kesilen saç burada bırakılır ve ‘Ben çocuğu aldım, sen de saçı al.’" denir.

Kırgızlar’daki kurban olgusunun Anadolu halk kültürüne yansıması ise dini bir ritüel olan bayramda kesilen kurbanın yanı sıra yaygın olarak evliya ve ziyaret yerlerine adak kurbanları kesilmesi biçimindedir.

Sayı Ritüeli

Türk folklorunda sayılar üzerine kurulan inançların kaynakları hem İslam dinine, hem de Orta Asya yaşayışına ve Şamanizme dayanmaktadır.

Türkler'de kutsal sayılan sayılardan biri kırk sayısıdır. Manas Destanı'nda sık sık karşımıza çıkan kırk sayısının ilk çağlardan bu yana kutsallığına inanılmıştır.

Manas’ın, Kurmanbek’in, Sayitbek’in, yanlarında kırk yiğit olması Manas'ta. "Kırk çocuk", "Kırk yiğit", "Kırk savaşçı", "Kırk gelin", " Kırk yoldaş", "kırk kılıç", "kırk kulaç" gibi ifadelerle belirtilmesi kırk sayısına verilen önemin işaretlerindendir.

Günümüzde de "Kırk kulaç", "Kırk basması", "Çocuğun kırkının çıkması", "kırklama" gibi inanma ve uygulamalarla kırk sayısının kutsallığı aynı ölçüde önemini korumaktadır.

Kaynağı eski Türk inançlarına bağlanan kırk motifi Kırgızların türeyişini anlatan bir efsaneyle ilgilidir. Bu efsane: ‘Sagın Han adlı bir Kazak hükümdarının ellerini suya soktukları anda üzerlerine nur (kut) indiği için gebe kalan kırk kız, babaları tarafından dağa sürülüp çoğalırlar ve Kırgız kavmini meydana getirirler.’ Kırk Kız efsanesinin bir benzeri de Kocacaş Destanında görülmektedir.

Renk Ritüeli

Ak rengi, kültürümüzde saflığın ve temizliğin sembolüdür. Selçuklular ve Osmanlılardaki ak sancak da adalet ve gücün sembolü olarak düşünülmüştür. Pek çok Türk boyunun bayraklarının beyaz olması bu rengin Türkler için hükümranlık yanında temizliğin, iyiliğin sembolü anlamına gelen bir ritüel olduğu söylenebilir.

Kırgız halk kültüründe ak renk yaşlılığın ve bilgeliğin de sembolüdür. Bu gün de halen Kırgız Türklerinde “Aksakallılar” bilgeliğin ve olgunluğun sembolü olarak toplumun en saygın üyeleridir.

Süt Kardeşliği

Manas Destanı'ndaki "Süt Kardeşi" olayının bugün Anadolu'da hâlâ varlığının korunduğu bilinmektedir. Destanda "Cıyırtı Hatun Almambet'i ‘Yavrum!’ diye kucakladığı vakit kurumuş memelerinden süt akıverdi. Almambet ile oğlu Manas'a ‘memelerimi emip kardeş olunuz!’ diyerek ikisine memelerini emzirdi ve Manas'la Almambet birbirine öz kardeş oldular” denmektedir. Kırgızistan’da gördüğümüz bu gelenek gibi Anadolu'da da aynı kadının emzirdiği çocuklar kardeş sayılır, süt kardeşlerini hayatları boyunca kardeş bilirler.

Âşıklar

Manas Destanı "Manasçı" denilen saz şairlerinin ortak ürünüdür. Manasçılar'ın Anadolu'daki uzantıları ise halk hikâyeleri anlatan âşıklardır.

Alkış-Kargış (Dua-Beddua)

Manas'ta sık sık rastlanan alkış ve kargışlar günümüzde de yaygın olarak kullanılmakta olup, Manas'ta; Koşay Ağa'nın Manas'ı "Yolun açık olsun" diye dua ederek uğurlaması, günümüzde de yolculuğa çıkanların arkasından söylenen alkışlarımız arasındadır. Manas'ta geçen kargış konumundaki "Tanrı belasını versin" biçimindeki söyleyişler Anadolu'da da kötü niyetli insanlara bir yakıştırma olarak hâlâ söylenmektedir.

Bu durumlar Kırgız ve Anadolu Türklüğündeki ortak halk kültürü değerlerinin günümüze benzer boyutlarda yansımalarıdır.

Yazarın Diğer Yazıları