'Turan' birbirine yeter
Bugün kitap günümüzdü. Türk Dünyası'na dair Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun'un "Dîvânu Lugâti't-Türk'teki Şiirler Ve Atasözleri" ve Prof. Dr. Tuncer Gülensoy'un Çağatay Türkçesinden aktardığı Ötemiş Hacı'nın "Cengiznâme"si üzerinde duracaktım. Çok arzu ettiğim bir şey oldu, Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi (Türk Konseyi-Türk Keneşi) toplandı. Ha o ha bu! Fark etmiyor.
Daha önce Özbekistan'dan örnek vermiştim:
"Özbekistan Cumhurbaşkanı Şevket Mirzayev, iyi niyetli görünüyor. Saray kütüphanesinin açılışında Ankara'daydı. Özbekistan'ın solunum cihazı olsun, test araç gereçleri olsun, maske olsun büyük ihtiyacı var. Üzülerek belirteyim, devlet her vasıtayla gerekli ikazda bulunmasına rağmen çöplükten maske arayanlar bile görülüyor. Yıkayıp kullanacaklarını düşünüyorlar. / Türkiye, Türk ülkeleri için gereğini yapar muhakkak."(Yeniçağ, 24 Mart 2020).
"Siyasî İslâmcılarımız" kendilerini silkelesinler ve düşünsünler. (Titresinler ve kendilerine dönsünler" desem alınacaklar, Orhun Abideleri'ne saldırıya geçecekler. Şimdilik "silkelesinler" diyelim. Muhteremlere "Türk gerçeği"ni, icbar etmeden, alınmalarına meydan vermeden ısındıra ısındıra öğreteceğiz!)
Önce dilin dilimdir, diyenlerin bir araya gelmeleri gerektiğini kaç defa yazdık! "Ümmet"e giden yolun ilk adımı budur. Bakın İslâm dünyasına! Aynı dili konuşanlar bile birbirlerinden ne kadar uzaklar. Türkiye'ye ise daha uzaklar.
Turan'ın bir parçası olan, ilk Türkoloji Enstitüsü'nün kurulduğu (1870), ilk Turan Cemiyeti'nin hayata geçirildiği (1910), zamanımızda, her yıl Turan toplantılarının yapıldığı Macaristan, "gözlemci" sıfatıyla Türk Konseyi'nin bir parçası. Başbakan Viktor Orban, 2018'de Kırgızistan'da düzenlenen 6. toplantıda Türk kökenli olduklarından söz etmiş ve "Biz Macarca konuşuyoruz.. Bu Türk diliyle bağlantısı olan eşsiz bir dil. Hristiyan dinini aldık, fakat Kıpçak-Türk ilkeleri üzerinde duruyoruz." demişti.
("Turan" adlandırmasının, Osmanlı yönetiminin 1786'da Buhara hükümdarına gönderdiği ve Ruslara karşı birlikte hareket edilmesinin teklif edildiği bir mektupta geçtiğini Yeni Osmanlıcılarımıza hatırlatırım.)
R. T. Erdoğan, konuşmasında Hristiyan Macarların paskalyasını kutladı. Yerinde bir tavır. "Tebliğ" nedir? Düşünmek lâzım.
Türkmenistan da "gözlemci" olarak yer aldı. R. T. Erdoğan, Türkmenistan için tam üyeliği temenni etti.
Muhakeme etmek istemiyorum ama R. T. Erdoğan'ın ideolojik çıkış noktasını hepimiz biliriz. Zamanında "Türkiye Cumhuriyeti, T.C., Türkiyeli" tartışmalarına müdahil olduk. Ama "Turan" gerçeği var ve dolayısıyla "Türk keneşi"nden kaçış mümkün değil. Zamanında Gaspralı İsmail'in ektiği tohumlar, bütün Türk dünyasında filiz vermiş ve "Ceditçilik" hareketi, neredeyse 5 milyon kilometrekarelik alanda heyecan uyandırmıştı. Bunları Macaristan da dâhil yerinde incelediğim için, bende de umut yeşermiş ve mutlaka bir araya geleceğiz, demiştim. Bir bayrak değil, onlarca bayrak altında toplanabiliriz. (Rahmetli Bahaeddin Ögel Hocamı yine hatırladım. Derslerinde daha Sovyetler dağılmadan ayrı ayrı Türk devletlerinden ve "Turan çatısı"ndan bahsederdi.)
R. T. Erdoğan, virüsü kastederek, sözlerini bütün Türk Dünyası'nın başucu kitabı Yusuf Has Hacib'in Kutadgu Bilig'inden alıntıyla tamamladı: "İnen yükselir, yükselen iner, parlayan söner ve yükselen durur." Arkasından geleni de ben ekleyeyim: "Her şey kendi kemâlini bekler; tam kemâle erişince, tekrar zevâle başlar."