Tuğrul Bey ne dedi, fırsatçılar ne anladı?

Tuğrul Türkeş'in "Azgın Milliyetçilik" başlıklı makalesi dikkat çekti ve tartışıldı.

Dün bahsettiğim "biri" "MHP lideri Alparslan Türkeş'in AKP'ye geçen oğlu Tuğrul Türkeş, siyasi literatüre yeni bir kavram kazandırdı: Azgın Milliyetçilik." dedikten sonra makale içinde "Kürt", "Alevî", "Hristiyan" geçen bir cümleyi cımbızla çekerek, milliyetçiler sanki bu unsurları ayırıyor, göstermek istedi. (Halbuki Tuğrul Bey bambaşka bir şey anlatıyor.) Ve fırsat yakalamışken "milliyetçiliğe" ve münhasıran "Ülkücü Hareket"e saldırdı.

"Bu topraklarda Türk milliyetçiliği Abdülhamid'e karşı tutum olarak gelişti ve büyüdü." diyor. (Mehmet Ali Güller, "Atatürk milliyetçiliği ve devrimci cumhuriyet", Cumhuriyet, 23 Ocak 2021)

Bu zatın 19. yüzyılda gelişen hareketleri bilmemesi mümkün değildir. Abdülhamit ilk Meclis-i Mebusan'da "Türkçe"yi ve hâliyle Türk'ü öne çıkardı. Yeri geldikçe hatırlattık.

Önce Osmanlı anasırın kimlerin kışkırtmasıyla devleti parçalamaya yöneldiğini düşünmek gerekir. Osmanlı Devleti'nin kurucu unsuru Türklerdir. Türklerin bağlanacakları, gidecekleri hiçbir yeri olmadığı için, bu topraklarda bütünlüğü isteyen, diğer unsurları da içine katarak bir hareket başlatmıştır. Bu illâ Abdülhamit devrilsin manasında değildir. Dünya değişiyordu, Türkiye de değişecekti. İttihat ve Terakkî bunda öncü ise, önce İttihat ve Terakkî'yi kuranların kimliklerine bir bakmalı. Ermeniciler bile İttihatçılarla birlikteydi. Kâzım Karabekir Paşa, "Türk"e yöneliş sebebinin başında anasırın geldiğini Bulgar örneğiyle anlatır. İçlerinde Türk yatsa da İttihatçılar da Hristiyan unsurların kopuşları karşısında Müslüman unsurları bir arada tutmak için son ana kadar "İslâmcı" siyaset gütmüştür.

En ateşîn İttihatçı Hüseyin Cahit (Yalçın) Osmanlılığın ve "uhuvvet-i anasır" (unsurların kardeşliği) hissinin telkinini öne çıkarmıştır.

Enver Paşa ve Dönemi çalışmamızdan naklettiğimiz şu değerlendirme size bir fikir verecektir:

"Enver Paşa'nın en başında yer aldığı İttihat ve Terakkî, ilk çıkışından beri 'öz'e dönüş politikası takip etmiştir. Kitabımızın değişik yerlerinde vurguladığımız gibi 'Türkçü' anlayış şuuraltında kökleşmiş; ancak imparatorluğun yapısı itibarıyla daha geniş bir alan perspektifiyle meselelere yaklaşmak icap etmiştir. Onun için Osmanlıcılık ve İslâmcılık ön almıştır. Birinci Dünya Harbi başladıktan sonraki gelişmeler ve özellikle Arap isyanları 'Osmanlıcılık' ve 'İslâmcılık' düşüncelerinin siyasî alanda gerçekleşmesinin mümkün olamayacağını ortaya koymuştur. Savaş ilerledikçe özellikle Arapların İngilizlere ve Ermenilerin Ruslara yanaşmaları, İttihatçıların ilgisinin Kafkasya ve Orta Asya üzerinde iyice yoğunlaşmasına ve siyasette de 'Turancı' politikalar takip etmelerine yol açmıştır."

Abdülhamit "İslâmcı" politika yürütmekle beraber onun da özünde "Türk" vardır ve başka tür bir politika da dönemin şartlarında mümkün değildir. Eğer tahttan indirilmeseydi, Enver Paşa nasıl bir yol izlediyse o da öyle bir yoldan yürüyecekti. Bütün unsurlar kendi yolunu çizmiş, "Türk" tek başına kalmıştı.

Üç Tarz-ı Siyaset tartışmalarını hatırlatmama gerek var mı? Akçuraoğlu Yusuf, bu tartışmaya 1903'te girmiş ve ardı gelmiştir. (Biz bunu da yayınladık. Bir zahmet temin etsin. Sadece Akçura'nın makalesini değil, tartışmaları da verdiğimiz için fikrini açacaktır!)

Kademe kademe ilerliyoruz. "Aşırı milliyetçilik"ten, "kudurgan milliyetçik"e geçişe az kaldı!

(Yazacaklarımız bitmedi.)

Yazarın Diğer Yazıları