Tercih Yunan mı, Mustafa Kemal mi?
Ak Parti iktidara geldi geleli, millî bayramlar tartışılır. Neden daha önce tartışılmıyordu da bu partinin iktidarında tartışılıyor? Önce bunun muhasebesini yapmamız gerekmez mi?
Tavırları Mustafa Kemal Atatürk'edir. Sırf M. Kemal komutasında zafer kazanıldığı; sırf M. Kemal'in ısrarıyla Cumhuriyet kurulduğu, yine onun ısrarıyla padişahlık sonlandırıldığı, hilafet kaldırıldığı ve yeni yazıya geçildiği için, Kadir Mısıroğlu'nun "Keşke Yunan galip gelseydi." hayıflanmasına "onlar" da hâl ve hareketleriyle katılmışlardı.
Mısıroğlu da, iktidardakiler de elbette Yunan'ın kazanmasını hiçbir surette istemez. Ama, mevzubahis M. Kemal'se, Yunan bile gözlerine munis görünür! O mantık içindeler.
Bir delil de Nuri Pakdil'dir. Onun, içinde "Firavun" geçen o çoook meşhur yeminini Zat-ı Muhterem'in ısrarıyla okumuş ve ayakta alkışlanmıştır. Yemininde "En önemlisi de antifiravunist bilinçle..." diye vurguluyor.
O "Firavun" kim?!
Sakın te'vil etmeye kalkmasınlar. Gerçek budur!
Ne yaparsanız yapın, hepsinin kapısı Mustafa Kemal'e çıktığı için millî bayramların kutlanmasını beklemeyin. Zoraki bir kutlama... Bir iki mesaj... O kadar.
M. Kemal gökten inmedi. Osmanlı döneminde yetişti. Osmanlı döneminin fikir hareketlerini geriye doğru bir inceleyin; kimlerin neyi savunduğunu, hangi fikirlerin öne çıktığını görün. M. Kemal'in ne kadar tartışıldığını anlayacak ve M. Kemal Hareketi'nin kaçınılmaz olduğunu fark edeceksiniz. (Tekrar yazayım da boş konuşmadığımızı anlayın. Dönemin peryodik yayınlarından Türk Yurdu, Resimli Kitap, Dergâh, Anadolu Mecmuası... Birlerce sayfasını Osmanlı yazısından yeni harflere aktardık. Hepsi piyasada, kütüphanelerde. Dergileri şöyle bir karıştırın, derim! Dr. İbrahim Kalın Bey, muhakkak biliyorsunuzdur ama yine hususiyetle size hatırlatmak isterim. Bu dergileri okumadan "kendi hikâyemiz"i yazamayız! Yakında bir başka haber daha vereceğim. Kitap baskıda. Biraz sabır.)
M. Kemal, 30 Ağustos 1924'te, Dumlupınar Meydan Muharebesi'nin ikinci yıldönümünde muharebe alanına iktisaden güçlenmeden bahsettiğini yazmıştım. (Yeniçağ, 5 Ağustos 2020).
M. Kemal, Dumlupınar'da, sadece zafere giden yolu anlatmıyor, gelecekteki tasavvurlarını da dile getiriyor. Bu konuşmasından, Mustafa Kemal'i beğenin ve beğenmeyin, çok ders çıkarırsınız.
Diyor ki: "Hiç şüphe etmemelidir ki, yeni Türk devletinin, genç Türk Cumhuriyetinin temeli burada tersîn olundu, hayat-ı ebediyesi burada tetvîc olundu, bu sahada akan Türk kanları, bu semada pervaz eden şehit ruhları devleti Cumhuriyetimizin ebedî muhafızlarıdır."
Der ki: "Bu muazzam zaferin muhtelif âmilleri fevkinde en mühimi ve en âlîsi Türk milletinin bilâ-kayd ü şart hâkimiyetini eline almış olmasıdır. Bu hâdisenin tarihimizde ve bütün cihanda ne büyük ve ne feyizli bir inkılâp olduğunu izaha lüzum görmem."
Diyor ki: "Milletimizin hedefi, milletimizin mefkûresi bütün cihanda tam manasıyla bir heyet-i içtimaiye olmaktır. Bilirsiniz ki dünyada her kuvvetin mevcudiyeti, kıymeti, hakk-ı hürriyet ve istiklâli mâlik olduğu ve yapacağı medenî eserlerle mütenasiptir. Medenî eser vücuda getirmek kabiliyetinden mahrum olan kavimler hürriyet ve istiklâllerinden tecrit olunmaya mahkûmdurlar. Tarih-i beşeriyet baştan başa bu dediğimi teyit etmektedir."
Millî düşünceyi geriye geriye atın bakalım, nereye varacaksınız!