Tek taraflı tören
15 Temmuz için bombalanan ve direnilen birçok yerde tören yapıldı. 15 Temmuz bir partinin meselesi değil -zaten olamaz; çünkü, 15 Temmuz'a gelinen taşları döşeyen eller bildiğiniz o eller- bütün Türkiye'nin meselesidir. Ama gelin görün ki, sistemin bir garabeti olarak parti başkanı sıfatıyla birlikte aynı zamanda "Cumhurbaşkanı" sıfatını da taşıyan zat "İstanbul'a indim, kahramanlık gösterdim." demek için, Atatürk Havalimanı'nı esas tören alanı olarak seçti.
Ankara başşehrimiz. Neresi nasıl bombalanırsa bombalansın, Ankara ele geçirilirse Türkiye ele geçirilir. Üstelik TBMM bombalanmış ve üstelik "Cumhurbaşkanlığı Sarayı" bombalanmış. Ama Zat-ı Muhterem Atatürk Havaalanı'na indiği için sembol tören orada tertip edildi.
Arada kanalları dolaştım, baktım... Sıra sıra belediye otobüslerini görebilecek miyim diye... Yoktu. Veya otobüsler ekrana mı girmedi?! Madem büyük törenin yeri burası, herkes İstanbul Havaalanı'na akın etmeliydi. Ne yazık ki, evet ne yazık ki, partili gruplar gelmişti.
15 Temmuz'u Türkiye'nin meselesi olmaktan çıkaranlar kimler? "Kimler" diyorum bir de! "Kimler" yok; "kim" var! "Kim"e bir türlü alışamıyoruz! İster istemez tekliyor; "çokluk"la konuşuyoruz, yazıyoruz.
Biraz seyrettim. Bari kucaklayıcı bir konuşma yapsaydı. Selâm ve anma faslından hemen sonra "Bay Kemal" dedi ve bütün sihri bozdu:
"O gece burası iki anı tespit etti. Bunlardan bir tanesi saat 23.15 civarı ve tankların arasından Sayın Bay Kemal gelip Bakırköy'e geçti. Bakırköy Belediyesine kendi ifadesiyle 'Gidebilecek bir otel bulamadığım için oraya gittim' dedi. 01.15 ve biz de yine buraya indik. Eşim, kızım, torunlarım ve damadımla beraber buraya indik. Burada kim vardı? Burada millet vardı. Beraberce buradan üzerimizden geçen F-16'lar, helikopterler vardı ve onlar mermilerini yağdırıyordu"
"Bay Kemal" dediği ana muhalefet partisinin genel başkanı... O sıra kendini bir anda içinde bulduğu kargaşa ortamı dışında güvenli bir bölgeye çıkarmaktan başka ne yapacaktı? Bir iki korumasıyla yanından geçtiği tankın üzerine çıkıp "Heyt lan! Siz kim oluyorsunuz! Çekin arabanızı!" mı diyecekti? Anında derdest ederlerdi. Kemal Kılaçdarodoğlu'nun o anki şartlarını, aklından geçenleri bilemeyiz. Görebildiğimi söylüyorum.
R. T. Erdoğan, 15 Temmuz gecesi, kendisine bağlı, her dakika haber vermesi gereken istihbarat kurumlarından değil; sokaklarda tankları gören eniştesinden darbe hareketliliğini öğrendi. Aslında en büyük kahraman, samimiyetle söylüyorum: Enişte!
Enişte eğer telefon açıp "Ya Recep -eniştesi olduğuna göre ilk ismiyle hitap etme hakkına sahip- sokaklarda askerî hareketlilik var, aman sana bir şey yapmasınlar!" demeseydi, evet, yine samimiyetle söylüyorum, biz uçuruma yuvarlanmış olacaktık. Çünkü, Marmaris'te, R. T. Erdoğan'ın ve ailesinin kaldığı oteli basıp ya rehin alacaklar ya da... (Yazmak istemiyorum; kalemim varmıyor.) Allah yardım etti ve çok şükür, R. T. Erdoğan, ilk açıklamasını da otel önünde yaptı. "Sokağa çıkın!" dedi. Bu açıklama pek bilinmez.
Maalesef Reis yine kucaklayıcı olmadı. Olamadı değil; olmadı. Ne yapmak istiyor?! En iyisi Türkiye'nin yüzde 54'ünü kesip atalım!
Burada K. Kılıçdaroğlu'nun, 15 Temmuz'la ilgili açıklaması üzerinde durmak isterdim. Yerim kalmadı.