Tarihe dil köprüsü: Meninski
Prof. Dr. Mertol Tulum’un, Meninski’nin gramer ve sözlüğünden hareketle ortaya koyduğu devasa eseri “17. Yüzyıl Türkçesi ve Söz Varlığı”ndan dün bahsetmiştim. Eser, hem muhtevası ve hem hacmiyle devasadır. Tek kitap hâlinde 1960 sayfadır. Mertol Tulum Hoca’nın, Meninski’nin toplam dört ciltlik eseri için: “Divanü Lûgati’t-Türk’ten sonra Türkçe için hazırlanmış ikinci büyük sözlük sayılması gereken değerdedir” dediğini tekrar hatırlatayım.
Hoca, kitabın ön sözünün başına şu atasözünü almış: “Dağ ne kadar yüce olsa yol onun üstünden aşar.”
Bu atasözünü, muhakkak, yaptığı işin güçlüğünü, nasıl emek sarf ettiğini göstermek için koyduğu gibi, ilmî çalışma yapanlara “Yılmayın, umudunuzu yitirmeyin, ne kadar zor olursa olsun çözersiniz; yeter ki, ilimle donanın ve yeter ki sabırlı olun!” demek istemiştir.
Evliya Çelebi (1611-1688), Hoca’nın idealiydi. Seyahatnâme’si üzerine iki doktora tezi de yaptırdı. (Tez üzerinde çalışanlar şimdi profesör: Musa Duman: Fatih Sultan Mehmet Üniversitesi Rektörü, Hayati Devli: Yunus Emre Enstitüsü Başkanı.)
Gerçi Evliya Çelebi’nin bütün ciltleri yayınlandı. Ancak Evliye Çelebi bir “umman” dır; Türk edebiyatının, tarihinin, coğrafyasının, filolojisinin, etnolojisinin, sosyolojisinin erişilmez doruğudur. Başlı başına ihtisas isteyen bir iştir. (Seyahatnâme’yi yayınlayanlar da arkadaşlarım; emekleri muhakkak teşekküre değer ama kusura bakmasınlar, Mertol Tulum Hoca’nın düşündüğü çok farklı ve gereklidir.) Şimdi bilmiyorum, Hoca yine üzerinde duruyor mu, veya öğrencileri el attılar mı?
Meninski’nin Thesaurus’unda (Thesaurus,“hazine” demektir.) Seyahatnâme’nin söz varlığını bulabiliyoruz. Meninski (1620-1698), 1653’te İstanbul’a geliyor ve 13 yıl kalıyor. Evliya Çelebi’yle karşılaşmış mı? Hoca, dil meselesini ele alışından hareketle, Evliya Çelebi’yle bizzat görüş alışverişinde bulunmuş olabileceğini belirtiyor.
Mertol Tulum, ön sözde uzun uzun, eski metinleri anlama ve anlamlandırmada nelere dikkat edilmesi gerektiği üzerinde duruyor. Zaten daha önce “Metin Çalışmalarında Usul” kitabını yayınlamıştı. Yeri gelmişken belirteyim: Sinan Paşa’nın çok çetin bir dili olan “Tazarru’nâme”sini bugünkü dile aktaran Mertol Tulum’dur. (Yakarışlar Kitabı, 2011)
Hoca, “17. Yüzyıl Türkçesi ve Söz Varlığı”nın zamanımızdaki değeri için şunu söylüyor:
“Şemseddin Sami’nin Kamus-ı Türkî’sine (1900-1901) kadar Osmanlı Türkçesi’nin hem yerli, hem alıntı malzemelerini içine alan, aynı zamanda sözlük bilimi bilgileri kullanılarak düzenlenmiş bir Türkçe sözlük yapılmamıştır. İşte yirmi yıl süren bir çalışmanın ürünü olarak meydana getirdiğimiz sözlük, her şeyden önce, Kamus-ı Türkî’yi önceki yüzyıllara eklemleyen bir nitelik taşımaktadır.”