Tarih hafızamız arşivlerde neler oluyor? (2)
Tarih hafızamız Osmanlı ve Cumhuriyet arşivleri önceleri ayrı ayrı kuruluştu. Sonra ikisi bir araya getirildi ve tek çatı altında toplandı. Yeni bir sistem getirildi, elemanlar çoğaltıldı.
Arşiv belgelerini okuyabilmek için, Arapça ve Farsça kültürüne de hâkim olacaksınız. Dönemin bilgili olma anlayışı, Arapça ve Farsçaya yönelikti. Edebî ve resmî dilde, Türkçeye ne kadar çok Arapça ve Farsça kelime katarlarsa o kadar itibar gördüklerini düşünürlerdi.
Burada Osmanlı Türkçesinde yazı türlerine girmenin bir anlamı yok. Yalnız divanî ve siyakat yazılarının ne olduğunu araştırın, örneklerini görün ve arşivciliğin nasıl bir pösteki saymak olduğunu anlayın.
Özellikle Osmanlı Arşivi uzmanı yetişmesi zordur. Türlü yazı çeşidi var. Okuyabilmek için özel eğitim de yeterli değildir. Çok alıştırma yapmak gerekir. Alıştırma, bilenlerin yanında sürekli belge okuyarak yazıya hâkim olmaktır. İçinden geldiğim için zorlukları biliyorum.
Tarih hafızamız üzerinde bu derece neden oynanıyor? Etkili ve yetkili kişiler bunun cevabını verebilecekler mi? Maksatları nedir?
1984 tarihli ve 3056 sayılı Başbakanlık Teşkilât Kanunu ile Cumhuriyet Arşivi, Osmanlı Arşivi ve Dokümantasyon Daire Başkanlıklarını içine alan Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü kuruldu.
9 Temmuz 2018 tarih ve 703 Sayılı KHK ile Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü kapatıldı, 16 Temmuz 2018 tarih ve 11 numaralı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Devlet Arşivleri Başkanlığı kuruldu.
Ama iş arşivlerin birleştirilmesi, yeni binalara taşınması, güzel görüntülerle bitmiyor.
Arşivde uzmanlık hakları askıda. Hak eden hakkını alamıyor.
Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul-Kâğıthane’de yeni binasına taşınan Osmanlı Arşiv Dairesi’nin açılış törenine bizzat katıldı. Bu katılma, Devlet’in birinci katının, tarih hafızamıza verdiği değerin işaretidir. Reis Bey, orada, herkesin önünde yetkililere talimat vermiş, “Bu elemanların uzmanlık kadrosunu halledin.” demişti.
Ancak...
Arşivin mevcut idaresi hiç oralı değil. Arşiv uzman ve uzman yardımcılıklarına, mevcut çalışanlardan kimse getirilmediği hâlde, getirilmiş gibi açıklamada bulunuyorlar. Böyle açıklamalarla sadece kamuoyunu yanıltmıyorlar, Reis Bey’i de yanıltıyorlar.
Arşivde aynı eğitim ve çalışma sürelerine sahip personel arasında (idarenin uygulamaları ile sözleşmeli-araştırmacı personel ayrıştırılması yüzünden) zaman içerisinde yüksek miktarlarda (ortalama aylık 5000-9000 TL arasında) ücret farklılıkları ortaya çıktı.
İdare, Arşiv kurumuna çok sayıda “geçici işçi statüsü”nde (çoğu hemşehri) işçi istihdam ediyor. Sonra bu işçiler kadroya geçiriliyorlar, toplu sözleşmelerle elde ettikleri sayesinde, ihtisası gerektiren işlerde çalıştırılan arşiv personelinin malî bakımdan yaklaşık 2 katına varan oranda ücret alıyorlar.
Turgut Özal’ın başbakanlığı döneminde, Başbakanlık Müsteşarı Hasan Celal Güzel’in arşivlere sahip çıkmasıyla başlayan vetirede sözleşmeli arşiv personeli sosyal haklar ve özellikle ücretler bakımından oldukça iyi bir seviyede işe başlamışlardı.
Daha sonra REFAH-YOL döneminde Başbakan Necmettin Erbakan arşivleri önemsiyor ve arşiv personelini koruyor. Arşiv personelinin ücretlerinde ciddî artışlar sağlıyor.
Recep Tayyip Erdoğan döneminde devlet arşivleri çok önemsendiği hâlde, mevcut arşiv idarecilerinin özellikle 2018 yılında personele yönelik takındıkları dışlayıcı, yok sayıcı tavırları yüzünden, Reis Bey’in emrine rağmen, bir ilerleme sağlanamıyor. Bu anlayış insan gücü kalitesini düşürüyor, verim alınamıyor.
Öyle ki; Arşiv Başkanlığı’nda yurt içi (kurumlar arası) ve yurt dışı görevlendirmelerinde, lojman tahsisinde çalışanlar, senin adamın, benim adamım, onun adamı diye ayırıma tâbi tutuluyor.
Arşivde işe alınmış hemen her personel “arşiv uzmanı” görülme yanılgısına bile bile düşülüyor. Hâlbuki işe alınanların iş tanımı yapılmalı ve liyakatleri öne çıkarılmalıdır. İhtisası gerektiren işlerde çalıştırılan arşiv personelinin yapması gereken işlerde, liyakatsiz, geçici işçi statüsündeki kişilere öncelik tanınması akıl alacak gibi değil!
Arşiv Başkanı, Cumhurbaşkanı’nın bütün yurt dışı seyahatlerinde yer almakta, gidilen ülkelerde arşivler arası iş birliği protokolleri imzalayacak kadar Cumhurbaşkanı’nın yakınında bulunabilmektedir.
Arşiv idaresi, genel ve özel siyasî ve bürokratik şartlar çok müsait olmasına rağmen kendi bildiğinden şaşmadığı görülüyor.
Şu soru da akla geliyor: Arşiv yöneticileri, farklı kamu kurumlarından yönetim kurulu üyelikleri gibi bağlantılarla ikinci, üçüncü maaşlar alıyorlar mı?
Zamanımızda yetkili yerlere getirilenlere başka kurumlarda da yönetim kurulu üyeliği verilerek, iki-üç maaş almaları sağlandığına göre, Cumhurbaşkanı’nın hemen dibinde bitiveren Arşiv yöneticilerinin de birkaç maaş almaları mümkün.
Kısaca; Arşiv Kurumu Cumhurbaşkanlığı'na bağlı görünmekte, fakat Cumhurbaşkanlığı'nın malî ve hukukî haklarından faydalanamamaktadır.