Talibanlaşma temrinleri
Taliban''ın fiiliyatının görüntüleri bütün dünyayı dehşete düşürmüşken, Türkiye''de, dinî ritüellerin daha belirgin hâle gelmesi, çok kişide kuşku uyandırdı. Acaba Taliban bizimkilere cesaret mi verdi?
Eğer cesaret Taliban''dan geliyorsa, giderek Taliban''a benzemeyeceğimizi kimse söyleyemez. Türkiye''de, iktidarı yönlendirmek isteyen azımsanmayacak bir Talibancı zihniyet olduğunu bilelim.
İktidardakiler, daha önce Fethullahçı Cemaat''e kandılar. Bu defa Talibancıları kendilerinden saymasınlar! Görünen o ki sayıyorlar! En büyük tehlike bu!
Yargıtay yeni binasında dualarla faaliyete geçti. Diyanet İşleri Başkanı orada idi. Reis açılışta baş kişiyse elbette yakındaki bir camiden imam çağrılmazdı. Din işlerinin en yüksek makamı hazır bulunmalıydı.
Normal zamanda olsaydı, biz de yeni bir şey dualarla açılır, der geçerdik. Meseleyi laikliğe bağlamanın da bir mantığı yok. Gayrimüslim azınlıklara da dikkat çekme gereksiz. Gayrimüslimlerin statüleri Osmanlı''da da farklıydı, Cumhuriyet''te de farklı. Lozan''da bu belirlenmiştir. Bu azınlıkların adını koyalım: Musevîler, Ermeniler, Rumlar.
Türkiye''de güçlü demeyeyim; cırtlak sesleri fazla çıkan etnikçiler var. Avrupa''dan, ABD''den, Rusya''dan... büyük destek alıyorlar. Emperyalist güçlerin maşaları olmuşlar. Bunlar aynı dine inanan, Türk''le bütünleşmiş, Türk olmuş, Millî Mücadele''ye ayırımsız girmiş insanlarımızı zehirlemek istiyorlar. Zehirlemek istediklerinin mahallî dillerinin olması, mezhep ve inanıştaki nüanslar onları farklılaştıramaz. Bunların hepsi kültür zenginliğimizdir. Böyle bilinmelidir.
Bütün dünyada bu tür nüanslar vardır ve bütün insanlar kendi ülkelerinin bayrakları altında toplanmışlardır.
Dikkat ederseniz din eksenli hareketlerde bir ivme var. Bütün mesele yüzde 50.01''i tutturmak. Açlık sınırında olsak da, dini öne çıkararak bu rakama ulaşmak çabası, Talibanlaşmaya bile kapı aralamaktan başka neyle izah edilebilir?
Tanınmış ilâhiyatçı Prof. Dr. İbrahim Maraş''ın şu sözlerini "Biz muktediriz. Her şeyi yaparız." diyenler dikkatli okusunlar:
"Merhum Mehmet Şevket Eygi, Türkiye''deki mevcut din anlayışının tipik bir örneğini, bunun çarpıklığını ve karmaşıklığını [yazısında] anlatıyor. Bir taraftan, ''Müslüman ol, İslâmcı olma'' derken diğer taraftan tıpkı bir siyasal İslâmcı gibi Kur''an''ı anayasa kabul ediyor, aklı reddediyor. Dinin değil fıkhın dört kaynağından biri olan Sünneti dinin ikinci kaynağı görüyor. Bir diğer taraftan da mutlak bir şeyhe bağlan demeyi ihmal etmiyor. Daha da önemlisi ise, paralel bir dinî yapılanmaya dair tipik ifadeleri: Türkiye''deki İlahiyat fakültelerinde ve İmam Hatiplerde asla din öğrenilemeyeceğini, imam, müftü, vaiz vb. yetişemeyeceğini iddia ediyor. Biz, devamlı olarak söylüyoruz ki, Taliban ile, selefîler ile ortak yanımız yok diyenler merak etmesinler, böyle giderse yakın gelecekte Türkiye''de nur topu gibi yeni bir İslâm anlayışı doğacak. Bu yeni anlayışın Taliban''dan, IŞİD''den pek de farkı kalmayacak. Hanefî ve sûfî görünümlü selefî bir din anlayışına doğru hızla evriliyoruz. İslâm''ın Orta Çağ''ı yoktu. Bekleyin o da geliyor.
Benim bildiğim Taliban fıkhı, Haricî/bedevî fıkhının Hanefi fıkhıyla harmanlanmasından oluşuyor. Hanefî fıkhı da dâhil, 400-500 yıldır zamana ayak uyduramamış İslâm fıkıh geleneğinde zerre kadar değişiklik ve yenilik oldu mu da adamların ılımlılaşacağını iddia ediyorlar?..."
Sizin başka izahınız varsa buyurun!