Şuşa'dan öteye yol var...
Şuşa yine "bizim". Yine R. T. Erdoğan "zaferimiz" dedi… Gönül isterdi ki, bütün Türk devletlerinin prizidentleri "zaferimiz" deselerdi. (Onlar "başkan/cumhurbaşkanı"na Rusçadan geçme "prizident" diyorlar)
Ruslar nasıl oluyor da önümüzü açıyor? Bizim gücümüz mü, Yoksa Ermenistan'ı gözden çıkardı mı?
ABD de, Avrupa ülkeleri de Dağlık Karabağ'a girildiği hâlde sessiz. O kadar da silah gönderdiler. BM Güvenlik Konseyi'nden tescilliyiz gerçi… Dağlık Karabağ Azerbaycan'ın. Mesele Türkler olunca, "tescil"i görmemezlikten gelirler. Tamamını işgalden kurtardığımızda tavırları ne olacak?
Şuşa, "Üç Medeniyet"in yazarı Ahmet Ağaoğlu'nun doğduğu ve uzun süre yaşadığı şehir. Ağaoğlu (Agayef), Paris'te okumuş, sonra Azerbaycan'a dönmüş, Şuşa, Tiflis ve Bakü'da faaliyet göstermiş, "Türklük" ateşini yakan bir el de o olmuş, Ruslar rahat bırakmayınca İstanbul'a geçmiştir.
Sovyetler'e bağlı Azerbaycan Cumhuriyeti'nin ilk başkanı Neriman Nerimanof eski dostudur. Ağaoğlu'nu Azerbaycan'a davet eder. Ağaoğlu, Nerimanof'a şu cevabı verir:
"Eski bir dost hakkında gösterdiğiniz büyük teveccühe karşı çok minnettar ve müteşekkirim. Fakat üç türlü düşünce beni bu teveccühten faydalanmaktan menediyor; 1. Temsil ettiğiniz fikir sistemine katılmamaktayım, 2. Türkler için tek kurtuluş imkânının Osmanlı Türklüğünde bulunduğu hakkında sizce de bilinen eski fikir ve kanaatim, 3. Beni esaretten kurtararak bana yeniden can ve varlık vermiş olan Ankara'ya koşmanın benim için bir namus borcu olduğu fikrim..."
Birinci şıkta, sizin gibi ben komünist fikirde değilim; ikinci şıkta, Türklüğün kurtuluşu Osmanlı Türklüğündedir; üçüncü şıkta, esaretten kurtaran Ankara'ya minnettarım, demek istiyor. (Çok sonra yazar-yayıncı torunu "komünist" olarak anılacaktır.)
Ağaoğlu'nun "esaret"ten kastettiği; İngilizler İstanbul'u işgal edince, kendisinin de içinde olduğu Türk aydın, asker ve idarecilerini toplayıp Malta'ya sürmeleridir.
Millî Mücadele'yi yürüten Mustafa Kemal, 1921'de, elindeki İngiliz rehinelerle takas ederek Malta sürgünlerini kurtarmıştı. Ankara'ya koşmasının sebebi bu.
Şuşalı Ağaoğlu, Avrupa'yı çok iyi tanıyan isim, Tahsilini Fransa'da gördü. 1913-1914'te Anadolu'nun doğusu kastedilerek "Şarkî Vilayetler Islâhatı" meselesi ortaya atılmış ve hatta Avrupa ülkeleri belli vilayetlere gözlemci göndererek Ermeni tebaanın "haklar"ını kontrol noktasına gelmişlerdi. Ağaoğlu'nun, o tarihlerde, "ıslahat" üzerine yazdıkları mühimdir.
Osmanlı sahası Türklüğünü "kurtarıcı", bir bakıma "lider" görmesinin altını çizmeliyiz.
Osmanlı sahası Türkleri, açık yazacağım, Şuşa'yı Azerbaycan Türk'üyle birlikte kurtarmıştır.
Geçmişte, hemen bütün Türk sahası Sovyetler'e dâhilken, Türkiye'de hiç sönmeyen bir ateş yakılmış ve üstelik bir kanlı mücadele verilmiştir. Stalin korkusundan 1944' "Turan" ateşi söndürülmek istendi. Çok sürmedi, yine harladı. 1950'lilerin başında da milliyetçi kuruluşlara musallat olununca, "ateş" köze bırakıldı. 1960'lı yılların sonuna gelindiğinde, Türkiye, Sovyetlerin payandası yapılmak istenince, halk harekâtı başladı. Sık temas ederim. Ayrıntıya girmeyeceğim.
Şuşa'nın kurtarılışının ardından Azerbaycan'da insanlar sokağa döküldüklerinde Türkiye'nin bayrağı da taşındı. Başka bayraklar görmek isterdim... Ama göreceğiz.
Zaman Türklüğün lehine işliyor.