Sorun bitmedi

Ne yazık ki, onlarca şehit verdikten sonra ateşkes kararı alındı. Genç bedenler toprağın kara bağrında yatarken, siyaset hayatın kendi gerçeğine bakarak el sıkıştı.

Kötü mü oldu?

Elbette kötü olmadı.

Niye kötü olsun.

Suriye bizim topraklarımız değil ki. Vatanımız hiç değil.

Petrol çıkarlarımız da yok. Tam tersine ekonomik kayıplarımız var ve onu bir bedel olarak ödüyoruz.

İktidar çevresine bakılırsa; biz orada, olası gelişmeler sonrasında vatanımız tehlikeye düşeceği şüphesiyle bulunuyoruz. Orada bulunmazsak yarın bir gün "kendi sınırlarımız içinde varlık yokluk mücadelesiyle karşı karşıya" kalırmışız.

İddiamız şuydu: "Zalim rejim (Esat yönetimi) gidinceye kadar" savaşacaktık. Henüz rejim gitmedi. Yerli yerinde duruyor.

İşin tuhaf tarafı nedir biliyor musunuz?

"Gidecek", "yerle yeksan olacak" dediğimiz rejimle, Rusya'da ateşkes yapıp el sıkıştık.

Savaş tamtamları çalan bütün iktidar korosu, zınk diye sessizliğe büründü. Hâlbuki bir gün öncesine kadar "İdlib'te neler oluyor" diye soran herkesi "hain" ilan ediyor, "durmuyoruz, rejim yok alana kadar ateşe devam" diyorlardı.

Şimdi bakıyorum da hepsi "İktidarın başarısı" diye ateşkesi övüyor.

Ne tuhaf bir toplumuz.

Salı günü mecliste birbirini kıranlar, ertesi gün Rusya'da "barış" için el sıkışıyor.

Düşmana barış için el uzatanlar, kendi yurttaşına yumruk atarken elini kırıyor. İlahi adalet bu olmalı.

Bu kendi içinde kavgalı kendi dışında uzlaşmacı rol oynama süreci ülkemize ne kazandırdı?

Şehitleri geri getirmeyeceği kesin.

Peki, bu anlaşmanın önümüze koyduğu şartlardan en az zayiatla kendimizi çekip alabilecek miyiz?

İşte orası belli değil.

Çünkü yapılan anlaşmada asıl kriz noktası, rejim değil, HTŞ ve benzeri örgütlerdir. Başta Suudi Arabistan ve patronu ABD olmak üzere önemli istihbarat örgütleri bunları destekliyor. Hatırlanırsa; ABD, Rusya ile krizin derinleştiği, çatışmaların giderek şiddetlendiği günlerde "Türkiye'yi desteklediklerini" HTŞ ve benzeri örgütleri "vatansever" gördüklerini söylemişti. Bu örgütler, geçmişte rejimin ve Rusya'nın ittirmesiyle burada toplanan, toplandıkları İdlib'te yönetimi elinde tutan, şiddet yanlısı, dizginlenmesi zor kimselerden oluşuyor.

Bu durumda çözülmesi gereken bir diğer sorun HTŞ ve benzerlerinin durumu oluyor. Türkiye'yi yönetenler ne kadar Esat'tan uzak dursalar da şartlar öyle söylemiyor. Gelinen noktada Suriye ve Türkiye'deki iktidarların önünde iki temel sorun var.

Nedir onlar?

İdlib bölgesinde HTŞ, Suriye'nin doğusunda PKK/PYD.

Esat, her ikisinden de kurtulamazsa, Suriye'nin bütünü üzerinde hâkimiyeti sağlayamaz. Aynı şekilde Türkiye de, her ikisinden de kurtulamazsa hem Suriye'deki işini bitiremez ve hem de PKK-PYD tehlikesinin önüne set çekemez.

Ve bir şey daha: Ne yazık ki, Türkiye ve Suriye'nin bu ortak paydasına karşılık, karşı tarafta duran ABD, İdlib bölgesinde HTŞ'yi, Suriye'nin doğu bölgesinde de PKK-PYD'yi meşru görüyor. ABD ve onunla birlikte hareket eden İsrail ve Suudi Arabistan'ı (en azından HTŞ konusunda) ikna edemezsek, ateşkes anlaşmasının sürekliliği kalıcı olamaz. Eğer ABD, Türkiye için verdiği dostluk mesajlarında samimi ise, bunu ispat etmesinin tam zamanıdır.

HTŞ'yi "muhalif vatanseverler" olarak görmekten vaz geçerek, bu grubun bir biçimde elimine edilmesine destek vermelidir.

Yapar mı?

Şimdilik bilmiyoruz. Ancak hem Rusya hem de Türkiye her ikisi birden madem HTŞ'yi tehlikeli ve gereksiz görüyorlar, öyle ise ABD'yi ikna etmelidirler. Burada da Türkiye ile Rusya'nın çıkarları kesişiyor.

Öyle ise etkili diplomasi asıl şimdi başlamalı.

dfs-004-001-011.jpg

Yazarın Diğer Yazıları