Siyaset yeniden yapılanıyor

Dikkat ediyor musunuz? Siyaset içerik ve biçim değiştiriyor. Türkiye'de yeni bir politik yapılanma kendiliğinden yavaş yavaş eskisinin yerini alıyor.

Partili Cumhurbaşkanlığı ile birlikte başlayan süreç, siyasal kitleleri ve partileri birbirine mecbur bırakırken, seçmen haraketliliğini de beraberinde getiriyor.

Ne demek bu?

Seçmen kendi partisini tabu gibi görmeyecek. Partisini vazgeçilmez bilmeyecek demek.

Gerekirse değişecek.

Uygun gördüğü adaya gidebilecek.

Niçin yapacak bunu?

Yine kendi partisi ve siyasi anlayışı için yapacak.

Sonra?

Ödevini yapmanın huzuru ile evine (kendi partisine) dönecek.

Bu duruş, beraberinde hem bir siyasal zihniyet değişimini ve hem de mutlak bir partililik bilincini gerektiriyor.

Öyle seçmenininiz olacak ki, siyasi özne olarak ne yaptığının ve niçin yaptığının farkında olacak. Yetmeyecek partisine niçin ve neden bağlı olması gerektiğini aklından çıkarmayacak.

Kısacası partisinin felsefesini içine adeta kazımış olacak ve kazanması için bir başka partinin adayına oy verebilecek.

Bunun adına "taban a ittifakı" veya "seçmen ittifakı" deniliyor.

"İttifak" ya da "işbirliği" denilen bu değişim dalgası beraberinde paradoksları da taşıyor.

Seçmen denilen kikteler bir tek kişiden oluşmuyor ki. Birçok insandan oluşuyor ve biz bütün bu insanları tek kişi gibi görmek istiyoruz. Daha doğrusu mevcut partiler böyle görerek düşünce üretiyorlar.

Ne demek istiyorum?

Partiler ittifaka zorladıkları tabanlarını geri toplarken karşılığında onlara ne vermeyi ve ya vadetmeyi düşünüyor?

"Hiçbir şey" diyorlarsa, "sosyal beklenti" kuramı boş ve anlamsız demektir.

Türkiye'de particilik, komitacı bir gelenekle, daha çok dava ve ideoloji partileri olarak işlev görürken, toplumsal değişim, kentleşme, işsizlik gibi sosyal hayatın temel gerçekliği; insanları, doğrudan kendi gerçekliğine yöneltiyor. Yani insanlar davalarına sadık kalmakla beraber hemen yanı başlarında duran kendi gerçekleriyle iç içe yaşamak durumundalar.

Örneğin; ülkücü-milliyetçi dava ile belediye başkanını AKP'li seçmek arasında nasıl bir ilişki var? Bu seçim ve sonucu "dava" denilen kutlu bağın neresine hizmet ediyor?

Kısacası, ben AKP'lileri her defasında seçip iktidara getirirsem "davam" dediğim hedefe ne derecede varmış oluyorum?

İşte paradokslardan biri de bu.

Aynı durum, CHP-HDP içinde böyle..

Faydası var mı?

İkinci paradoks ise, seçmen kitlesinin giderek uyumlulaşacağı meselesidir. Taban kaymalarının beraberinde getireceği en önemli ve Türkiye için bir hayır tarafı varsa işte tam da burasıdır. Çünkü kitleleri bloke ederek, kutuplaştırarak iktidar olama yolunu seçen siyaset, burada "seçmen ittifakını" kabul ederek taviz verecek ve kendi tabanını başkasına yönlendirecektir.

Hem de kendi eliyle.

Bunun sonucunda akıllı seçmen kitleleri herhalde düşünecektir.

"Bizimkiler neden bu kadar bağırıp çağırıyor? Bu gerilim siyasetine ne gerek var? Sonra başka partiliye oy verdim de Türkiye battı mı? Yooo! Öyle ise bunca tantana niye yapılıyor kardeşim" diyecektir. Bu durum giderek seçmen farklılaşmalarını ve en sonunda da siyasal olgunlaşmayı getirecektir. Bunun sonucunda da demokrasi kazanacaktır.

Kısacası siyasi keskinlik yenini yumuşaklığa ve zamanla da herkesin davasının aslında; hukuk devleti, bireysel özgürlükler, hak ve adalet, işte ehliyet ve liyakat olduğu sonucuna ulaşacaktır. Haliyle seçimlerde bu büyük davanın peşine düşecek ve bunu kim sağlıyorsa, önemli olanın böylelerini seçip iktidara taşımak olduğu sonucuna ulaşacaktır.

Siyasal değişim kesintiye uğramazsa işte buraya doğru yol alıyor Türkiye toplumu.

Adım adım.

Çatışma ve tartışmalarla ilerliyoruz...

Daha çok zamana ihtiyacımız var. Bunun için tecrübe öğretmeninin epey çaba sarf etmesi gerekiyor. Bir sonraki kuşak bugünden farklı olacak.

İşte değişimin özü budur.

Yazarın Diğer Yazıları