Siyaset ve dinî merkezler
Anadolu insanını dinlediğiniz zaman Türkiye’nin profili belli oluyor. Bayramda sıladaydım.
Bir Orta Anadolu ilçesinde, “bölünme” ve “din” meseleleri ağırlıklı tartışılır. İnsanlar bölünmemeyi ve kanın durmasını isterler. “Din” ise hayatın her tarafını sarmıştır.
Recep T. Erdoğan’a “iman” etmiş bir taraf, “Onun bildiği vardır, kanun durması için elinden geleni yapıyor.” havasında; bir taraf ise, “Recep T. Erdoğan bölünmenin kapısını açtı.” diyor.
Tahmin edeceğiniz gibi, R. T. Erdoğan’a “iman” edenler dönmez Ak Partili. “İman” meselesi önemli... “Allah’la aldatma” hususunu çok işliyorum. Anadolu’da “Allah’la aldatma” sık karşımıza çıkıyor.
İlçemizin beş kilometre yakınında bir başka ilçenin belediye başkanı (MHP’den) ile bir araya gelmiştik. Bir tabir kullandı: “Merdiven altı Kur’ân kursları” ... Sorumsuz, murakabesiz Kur’ân kursları açılıyor. Çoklukla tarikatların, bazı cemaatlerin Kur’ân kursları ve çoklukla kadınlar toplanıyorlar. Hoca hanım, sonunda elini açıp dua ediyor: “Allah Recep Tayyip Erdoğan’ınımızı başımızdan eksik etmesin!” Cemaat ne diyecek? “Âmiiin!”... Recep Tayyip Bey dinin bir rüknü hâline böyle böyle geliyor.
Keşke zamanında laiklik, “din düşmanlığı” gibi anlaşılmayacak şekilde işlenebilse ve kesinlikle dinî faaliyetlere siyaset ve siyasete bağlı menfaatler sokulmasaydı.
Şimdi bir cemaat Ak Parti ile çatışıyorlar veya çatışmalı gösteriliyor. Bir başka cemaatle (Adıyaman merkezli) Ak Parti’nin içten içe çatışmasının su üstüne çıkması çok yakın. Çatışan ve çatıştı çatışacak kolu kanadı uzun bu iki cemaatin elit kadroları vardır; ne yaptıklarını biliyorlar.
Siyaset, “din” merkezli hareketleri bozar; yaptıklarını hizmet görüyorlarsa, siyaset üstü tavır almaları şarttır. Geçmişte “Nur” cemaatinin tavrı kendi içlerinde derin yaralar açmıştır, “hizmetler”i bölünmüş, güç kaybetmişlerdir. “Süleymancılar”da da aynı oldu. Bana itiraz etmesinler; hâriçten gazel okumuyorum, değişik cemaat mensuplarıyla muarefemiz ve muhaveremiz vardır! (Bu kelimeleri onlar bilirler. Bilmeyenler için söyleyeyim: Bilişme ve konuşma.)
30 bin nüfuslu bir ilçede açılmadık cemaat, tarikat şubesi kalmamış neredeyse... Hepsinin değişik adlarda kanunî kuruluşları da var. Hangi partiden olursa olsun, siyasete atılanlar, bu mahfillere uğrama mecburiyeti hissediyorlar. Siyasette söz sahibi iseler isteklerini karşılıyorlar. Dinî akımlar siyaseti idare ediyor, diyebilirim. Böyle olunca talep-arz noktasında çatışma kaçınılmaz olur. Çatışma derinleşirse, dinî anlayışta da farklılıklar derinleşecektir. Birileri, kendilerine yer açabilmek için “Allah’la aldatma”nın sınırlarını zorlayacaklardır.
Dinî doğru anlayan ve doğru okuyabilenlerin, “Din nasıl anlaşılmalıdır?”, “Din-siyaset ilişkileri”, “cemaatleşme-tarikatlaşmanın dinde ve cemiyette yeri” tartışmasını başlatmaları gerekir mi, gerekmez mi?