Sivil toplum sınıfta bırakıldı
Son yaşadığımız depremler, Türkiye''de devletin ve özel sektörün yanı sıra sivil toplumun da yeterince organize olamadığını bizlere gösterdi. Depremden sonra sivil toplumun sınıfta kaldığı çok tartışıldı. Halbuki sivil toplum sınıfta kalmadı, sınıfta bırakıldı. Nasıl mı?
Türkiye''de yakın dönem sivil toplumun tarihi
12 Eylül Darbesi Türkiye''de sivil toplumun üstünden dümdüz geçmiştir. Bir avuç sivil toplum kuruluşu dışında, tüm sivil toplum kuruluşları kapatılmıştır. Sonrasında gelişen nisbi özgürlük ortamında sivil toplum kendisine alan açabilmiş, 1990''larda Türkiye''de toplumun hemen her kesiminin sivil alanda hak arayışına şahit olunmuştur. 1999 Depreminde devletin yetersiz kalışı ve sivil inisiyatifin bu depremde rol alması sonucunda sivil topluma verilen önem artmıştır.
2000''lerde Avrupa Birliği katılım müzakerelerinde Türkiye''nin aday ülke olarak belirlenmesinin yarattığı havada sivil toplum giderek güçlenmiş, tartışma programlarında herhangi bir konuda bir sivil toplum temsilcisinin katılımı da artık olmazsa olmaz hale gelmiştir. Bu yıllarda eskiden Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından yürütülen dernek işleri sivilleştirilerek Dernekler Masasına bağlanmış, sivil toplum örgütlerinin polislerle muhatap olması gibi uygulamalar kalmamıştır.
2000''li yıllarda tarikatların da sivil toplum örgütü olup olmadığı gibi tartışmalar yaşanmış, Cumhuriyetin Osmanlı''daki tarikat geleneğini hiçe sayarak sivil toplumu da örselediği gibi tartışmalar gündeme getirilmiş, tarikatların sivil toplum olduğu vurgusu sonrasında 15 Temmuz gibi çok daha büyük sıkıntılara yol açmıştır.
2010''lu yıllarda ise sivil toplumun adım adım kan kaybettiği bir döneme girilmiştir. Gezi Olayları sonrasında zaten kendisi de başlı başına orta sınıf fenomeni olan sivil toplum zemin kaybetmeye başlamıştır. Siyasi iktidar, kentli orta sınıfın değerleri ile kendisinin değerlerinin uyuşmadığını görmüş, ne yapsam ben bu kentli orta sınıftan oy alamam diyerek, kentli orta sınıfın değerlerini hiçe sayan, sivil toplumu önemsemeyen bir çizgiye doğru kaymıştır. İktidarın bu dönemdeki politikası, şok doktrinleriyle sivil toplumun üstünden geçmek olmuş, sivil toplum adım adım gücünü yitirmiş, herhangi bir ağırlığı kalmayan bir konuma indirgenmiştir.
15 Temmuz sonrasında yaşananlar ise sivil toplumun tabutuna çakılan son çiviler olmuştur. Toplumda sivil toplum örgütlerinin gizli ajandaları olan yapılar olduğu algısı yerleşmiş, bir yere üye olmak, bağış yapmak gibi konular işten atılma, etiketlenme gibi korkular nedeniyle neredeyse kalmamıştır. Toplumun sosyal sermayesine verilen zarar, yalnızca kamu kurumlarında değil, sivil toplum kuruluşlarında da en üst seviyeye çıkmıştır.
Sivil toplum sınıfta kalmadı, sınıfta bırakıldı
Sivil toplum, etkili kullanılabilse devletin en önemli yardımcısı olabilecek iken, sindirilmiştir. Sosyal sermayenin bileşeni olacak, kriz anlarında ülkeyi birbirine yapıştıracak sivil toplum tutkalı işlevsiz kalmıştır. Uzun yıllardır sivil toplumda yer almış, öncüsü olduğum kurumlar iktidar medyasının da zaman zaman hedefine konulmuş birisi olarak diyebilirim ki, sivil toplum başarısız olmamış, sistematik politikaların sonucu sınıfta bırakılmıştır.
Sivil toplum, 1999 Depremi sonrası gibi yeniden kendini inşa etmeli...
Şimdi ise, sivil toplumun yeniden silkinip ayaklanması gerekli. Büyüklük nutukları içinde ne kadar yetersiz kalındığı üç yıl önceki yangınlarda görülmüştü. Depremde daha fazla görülüyor. İşte o yetersizliği doldurmak için sivil toplum, yeniden topluma dayanarak kendini inşa etmeli. Hem de bugünden başlayarak.