Silivri’den çıkış yok!
Silivri’de “Ergenekon” davasının karar duruşmasındayız... Verilen cezalar okunuyor. Biri 15 yıl almış... Gazetecilerin bulunduğu bölümden vurgulu iki heceli bir ses salonun uğultusuna karıştı: “Oha!”...
Kullandığım bir kelime değil... Onun için söylemeyeceğim... Öyle cezalar yağdı ki, insanın havsalası almıyor.
“Ergenekon” , “Balyoz” gibi davaları hiç takip etmedim... İlk defa karar duruşmasına gidiyorum.
1999’da İmralı’da Abdullah Öcalan’ın muhakeme edildiği davayı baştan sona takip etmiş, sonra hiçbir dava takip etmemiştim.
“Ergenekon” ikinci siyasî dava oluyor takip ettiğim... Onun da son duruşmasını. Duruşmayı ister istemez İmralı’yla kıyas ediyorum.
İmralı bir ada... Akredite olan gazeteciler girebiliyor ve kesinlikle nüfus cüzdanı yanlarında olacak. Her basın kuruluşundan ancak bir kişi girebilirdi duruşmalara... Her sabah Mudanya’dan gemiye bindiriyorlar, akşam da duruşma bitince aynı gemiyle getiriyorlardı.
Silivri de adadan farksız... İnsandan tecrit edilmiş.
Yol boyu insan seli... Plakaları okuyoruz, değişik illerden gelmiş arabalar. İnsanlar inmişler, kendilerini yol kenarına, tarlaların içine vurmuşlar. Ellerinde bayraklar, dövizler... Arada bir slogan atıyorlar. Daha sabah vakti. Hava sıcak ama bulut, parça parça insanları gölgeliyor. Rüzgâr esiyor; arada bir yüzleri serinletip geçiyor.
İnsan kalabalığıyla duruşma salonu arasında belki beş kilometre var. Biz de ana yol kenarında, salona giden sapağın başında duruyoruz. Her taraf jandarma... Kum gibi... Jandarma basın mensuplarının arabayla salonun olduğu mevkiye gitmesine izin vermiyor. “Biz sizi göndereceğiz” diyorlar. O sıra bir avukat arabasıyla geliyor. Avukatlar kapıya kadar gidebiliyorlar. Bizi alıyor. Adı Yusuf Kuvvet’miş ve Özel Harekâtçı Murat Çavdar’ın avukatıymış. (Murat Çavdar, tutuksuz muhakeme edildiği davadan 6 yıl 3 ay ceza aldı.) Yusuf Kuvvet: “Bu davalara gide gele bir araba eskittim” diyor. Üç km. daha gidiyoruz ve ayçiçeği tarlalarının ortasındaki salona varıyoruz.
Bir başka ülkeye gelmiş gibiyiz. Jandarma yol boyu üç dört yerde öbek öbek.
Kabartay-Balkar üzerinden Çeçenistan’a gitmiştim. 200 km’lik. yolda birkaç ülkeden geçiyorsunuz ve birkaç kapıda kontrol ediliyorsunuz. Jandarmanın aralıklı öbekleşmesi bana bu durumu hatırlattı.
Basın kartını bırakıp bir askılı kart alıyoruz. İçeri telefon sokulmuyor. Üzerinizde ötecek hiçbir şey olmamalı; kemerinizi bile çıkarttırıyorlar.
Salon spor salonunu andırıyor. Orta yerde sanıklar için sandalyeler dizilmiş. İki yan, avukatlara ayrılmış. Arka taraf ise gazeteciler ve milletvekillerinin. Sanık yakınları yok.
İmralı’daki duruşmalarda A. Öcalan’ın bir cam kafesi vardı. Sanık avukatları sağ tarafta, şehit yakınlarının avukatları ise sol tarafta ve sayıları 10’ar kişiyle sınırlı idi. Sanık avukatlarının arkasında gazeteciler, müdahil avukatlarının ardında ise şehit yakınları sıralanmıştı. En arkada A. Öcalan’ın yakınları ve diplomatlar...
Salonda jandarma, avukatlar ve gazetecilerle sanıklar arasında etten duvar örmüştü.
Salona girdiğimde ekranlarda gördüğüm birçok yüzle karşılaştım. Avukatlara baktım, bir tanıdık çıktı. Birkaç gün önce iftarda birlikte olduğum Av. Mustafa Avlağı oturuyordu. Seslendim, yanıma geldi. Bir tutuksuz sanığın avukatıymış.
11.50’de sanıklar salona girdiler. Hemen gazetecilerden tarafa döndüler ve tanıdıklarıyla selâmlaştılar, el salladılar. Sanıkların tavırları şaşırttı beni... Karar duruşmasıydı; onlar ise rahat bir görüntü sergiliyorlardı.
İlk gözüme çarpanlardan biri Özel Harekâtçı İbrahim Şahin oldu... Açık renk gömlekliydi. Gülümsüyordu. Sevgi Erenerol, az sayıdaki hanımlardan biriydi ve beyaz bir ceket giymişti. Sanıklar girince avukatlar sloganlar atmaya başladılar: “Faşizme karşı omuz omuza”... Veli Küçük hareketliydi. Yanında bir sanık Türk bayrağı açmıştı.
Mahkeme heyeti salona girene kadar karşılıklı konuşmalar, uğultular sürdü. Mustafa Balbay, “Bizi yıldıramayacaklar! Onlara biat etmeyeceğiz!” diye bağırdı, Gezi Parkı isyanını kastederek: “31 Mayıs’tan itibaren kendimi özgür hissediyorum” dedi.
CHP’den 55 milletvekili gelmişti.
Bir bağırtı duyuldu... Danıştay davası sanığı Alparslan Aslan içeri giriyordu. Sinkaflı küfrediyor, jandarma fırsat vermiyor, ağzını kapatıyordu. 12.30’da mahkeme heyeti yerini aldı. Sanıkların ve avukatların adlarını okudular önce. Eksik okunanları tamamladılar ve sonra verilen cezalar okunmaya başladılar. Sloganlar bağırtılar birbirini takip etti. Sonra uzun süre sessizlik oldu ve ardından yine bağırtılar.
Balyoz’a bak Ergenekon’u gör diyeceğim ama... Akıl almaz bir ceza sağanağı geldi.
Yargıtay’ın işi zor...