Şeriat isteyenler İslam hukukunu biliyorlar mı?
Anıtkabir’de birinin Cumhuriyet karşıtı slogan atması, İstanbul’da hilafet bayrağı ile bir başkasının ortaya çıkması tesadüf değil de bilinçli ve planlı bir çabanın ürünüyse, Cumhuriyeti 25 yıldır yöneten iktidarın tatmin olmadığını gösterir. Öte yandan ister seçim geliyor diye bilerek başlatılmış olsun, isterse doğal seyrinde kendiliğinden geliştirilsin; Türkiye’de şeriat devleti kurmak isteyenler, halifeliği dinin zorunlu gereği olarak görenler her daim olmuştur. Olacaktır da. Lakin burada önemli olan, bu düşüncenin varlığı değil, bu düşünceyi besleyen damarların varlığıdır. Bir diğeri de saltanata/padişahlığa yüklenen yüceltilmiş olağan dışı anlamlardır.
Eğer bu tür olaylar, yerel seçimlere giderken gündemi yönlendirme amaçlı, bilinçli bir çabanın ürünüyse, nitelikli bir seçim yarışından çok, ucuz bir siyaset yarışına sahne olacağız demektir. Hiç şüphesiz böyle bir durum, siyasetin kalitesi sorunudur. Aynı zamanda başta iktidar olmak üzere ekibinin kendine güven sorunu demektir. Çünkü kendine güvenmeyen yan yollara sapar.
Gelelim hilafet meselesine.
Hilafet, daha en başından sahabe arasında ikilikle başlayıp, Emevi devletine gelmeden önce, büyük sahabe Halifelerin kanına girmiştir. Sonrası iste tam bir faciadır.
Önce Hz. Ali’nin, sonra oğullarının ve dolayısı ile peygamber soyunun katliamı ile yol almış, yetmemiş İslam dünyasını ortadan ikiye bölmüştür.
Kısaca Halifeliğin eli kanlıdır.
Hem de ellerinde dinin önderi Hz. Peygamberin kanı vardır.
Sonrasını tek tek anlatmaya gerek yok. Aynı durum eğer Osmanlı, Yavuz Sultan Selim’den itibaren Halifelikse ve buna da herkes inanıyor ve ittifak ediyorsa bilsin ki başta Yavuz Sultan Selim olmak üzere pek çok halife önce kendi öz ailesinin katlinde söz sahibidir.
Bizzat Yavuz’un kendisi öz babasını öldürterek tahta geçti. Aynı şekilde kardeşleri Ahmet, Korkut, Abdullah, Şehinşah, Şahsultan, Alemşah, Mahmut ve Mehmet olmak üzere 8 kardeşini boğdurarak öldürttü. Yetmedi bunların tüm eş ve çocuklarını da öldürttü.
Söyler misiniz, hangi mahkeme bu masumları suçlu buldu?
Bunlar sarayda doğmuş olmanın ve Osmanoğulları ailesine mensup olmanın dışında ölümü hak edecek ne suç işlediler?
İşin en üzücü yanı da nedir biliyor musunuz? Bütün bunların ve bundan önceki ve sonrasındakilerin ölümüne İslam ulemasının onay (fetva) vermesidir.
Şeriat isteyenlerin şeriatın masum olmadığından haberi var mı acaba?
Mesela Anıtkabir’de “Cumhuriyetin kahrolmasını” isteyen kişinin, Cumhuriyetin yerine gelmesini istediği rejimin günah listesinden haberi var acaba? Yahut şu hilafet bayrağı ile dolaşan kimsenin, hilafetin kundaktaki bebeklerin ölümüne çare olmadığını tam tersine öldürme emri verdiğini biliyor mu?
İster bilsin ister bilmesin, devlet yetkililerinin ve aklı başında herkesin bilgisi var.
Bir örnek daha vereyim:
“III. Murat (1574-1595), tahtı devralır almaz ilk iş olarak 6 kardeşini boğdurttu. 130 cariyeden 112 çocuğu oldu. Kendilerine ve çocuklarına dokunulmayan kadınlar vardı. Onlar, Venedikli Bafo (Safiye Sultan), Polonyalı Mona (Mihriban), Macar Ninuşka (Nazperver) Rus Olga (Şahhüban) ve Romen (Meri Fahriye). Diğer kadınlardan olan tüm çocukları doğumdan sonra anneleri ile birlikte öldürülüyorlardı. III. Murat öldüğünde, hemen o gece ondan hamile olan 10 cariye boğdurulup öldürüldü.”
Al sana şeriat, işte sana Hilafet.
Gerisini yazmaya yerimiz yetmez.
Ta en başından beri hilafet ve şeriat rejimleri ter temiz, pirüpak değil.
Dolayısı ile masum da değiller.
Diyebilirler ki, laik rejimler çok mu temiz? Onların en önemli farkı “hukuk devleti” ilkesine göre kurulup yönetilmesidir. Kurumsallaşmaları önemlidir. Bu sebeple ikide bir hukuk devleti, denetlenebilirlik, hesap verebilirlik diyoruz. Yoksa onlar da cinayet işler, insan haklarına tecavüz edebilirler tabii.
Demek ki neymiş, herkese akıl veren başı sarıklı hocalar, şeriat devleti getirdiğinde sırf Allah rızası gözetmiyormuş. En büyük güç odağı olan, devlet ve iktidar, din adamlarını da eğip büküp kendine uygun fetva verdiriyormuş. Dolayısı ile iktidar olarak günahı hep birlikte işliyorlarmış.