Şehit ailesini arayabiliyor musunuz?!
PKK bir binbaşımızı şehit etti. Dört gün önce de bir konsolosluk görevlimizi Erbil'de şehit etmişti. Gün geçmiyor ki, şehit haberi gelmesin. Kaç Pençe Harekâtı başlatırsanız başlatın, kaç PKK yığınağını, kaç mağarasını imha ederseniz edin, kaç PKK'lıyı "etkisiz" (ne demekse etkisiz!) hâle getirirseniz getirin, inanın hiç mi hiç önemi yok. Beni şehitlerim ve bitmeyen PKK derin derin düşündürüyor. "Etkisiz hâle getirdik." demeleri, mümkün olduğu kadar kabarık rakam vermeleri; iç soğutmak, halkın yükselen öfkesini dindirmek, umutsuz olmayın, biz peşlerindeyiz, demek için, hususiyetle şehit haberleri geldikçe yapılan açıklamalardır.
Çıkarlarını korumak, ebediyen tepede kalmak isteyenler bir "ucube rejim" uydurdular.
("ucube" ile "acayip" arasındaki bağı biliyor musunuz? "Acâib" "ucûbe"nin çokluğu. "Yukarıdaki" ayını, hemzeyi çatlatarak konuşuyor. Ucubenin ilk sesi "ayın"dır. Kelimeyi artık söylemek istemez ama söylerse biraz genize doğru gidecek. Belki aklına gelmez; hatırlatayım, dedim!)
"Ucube rejim"e "Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi" dediler, yuları bir kişinin eline verdiler. O bir kişi yuları nereye çekerse oraya gitmek zorundasınız; isteseniz de istemeseniz de vaziyet böyle. Allah'tan halkın elinde "sandık" var yine. Hâlâ sandığın içini boşaltmaya bir yol bulamadılar; ama zorluyorlar. İşte İBB seçimi. Zorladılar, evirdiler, çevirdiler, sonuçta öyle bir hüsrana uğradılar ki, kendi sonlarını hazırladılar. Ama gitmezler; kalmak zorundalar. Neden gitmeyeceklerini ve neden kalacaklarını biliyorsunuz. Burada yazamayız artık bunları.
Demokratik haklardan bir milim sapmadan bunların gidişini hızlandıracak bir zeminin mutlaka hazırlanması gerekir ki, bu da muhalefet partilerine büyük yük getiriyor. Evet "yük" getiriyor. Çünkü, yuları elinde tutan/tutanlar kanunları kendilerine göre yorumlatıyorlar ve olmadık mânialar çıkartıyorlar. Suçlu suçsuz demeden o kadar insan tutuklandı ki... Nereye gitseniz, ne yapsanız, karşınıza duvar örüyorlar. Ama aşılmayan duvar da olmaz, aşılmayan dağ da.
Ekonomi dibe vuruyor. Eğitim ise, hiç bahsetmeyelim isterseniz, çok kötü. Son üniversite imtihanına 2,5 milyon öğrenci giriyor; matematik sorularını çözenlerin ortalaması yüzde 5.6, Fen yüzde 2, en fazla Türkçeden çözmüşler, o da yüzde 14 küsur. Görün hâlimizi! Eğitimin özeti!
Aklım binbaşımızın şehit edilişine takıldı. Binbaşımız, korucuları teftiş için sivil arabayla yola çıkıyor. PKK nasıl bir istihbarat ağı kurmuş ki, askerimizin sivil arabayla yola çıkacağını öğreniyor?
Şu sorunun cevabını da vermek gerekiyor. Bütün dağ taş tutuldu, girilmeyen derelere girildi, inleri imha edildi. Bir daha gelemezler, yerleşemezler deniyor. Bir bakıyorsunuz, o yerleşilemez dedikleri yerlerden militanlar fışkırıveriyor. Silahlarını yüklenip nereden ve nasıl geliyorlar? Yakında Karadeniz bölgesinde de görünürlerse hiç şaşırmayalım. Pontusçular da harekete geçerse hiç mi hiç şaşırmayalım. İstanbul'a "Kostantinapolis", Karadeniz'e "Pontus" diyerek seçimi alacaklarını sanacak kadar birilerinin nevri dönmüştü.
Çok merak ediyorum. "Tepedekiler", şehit binbaşımızın ailesini arayarak başsağlığı dileyebildiler mi?
PKK başından ve kırmızı bültenle aranan kardeşinden medet umanlar, hiçbir şey olmamış gibi, ararlar mı ararlar!