Seçim ülke için mi?
24 Nisan seçimleri Türkiye'de rejimi değiştirecek. Kim nasıl açıklarsa açıklasın böyle... Seçime hevesli blok, önce kendilerini düşünerek seçim kararı aldı. Kabul etmeliler ki, meseleleri memleket meselesi değil. Seçim olmasa da baştaydılar. OHAL'i de "FETÖ" sopasıyla istedikleri kadar sürdürebilirler. Bütün yetkiler ellerinde. Üniversitelerden, kamuoyu oluşturan çevrelerden kimse fikrini açıklamıyor; daha doğrusu hiçbir aykırı ses yok. Tabiî öyle bir seçim kanunu hazırladılar ki, neresinden baksanız, kendi lehlerine... Neticeyle istedikleri gibi oynayabilirler.
Şu gerçeğe kendimizi alıştıralım: Hükûmet edenler hiçbir surette iktidarı bırakmaz, bırakamaz. "Yenilgi" defterlerinde yazmaz. Bırakmadıklarında ne olacak? Onu da ben bilmiyorum!
Bu yüzden seçime gitmelerine bir mana veremedim!
"Zinhar seçim olmayacak!" deyip iki saat sonra, "Memleketin selameti için erken seçime gidiyoruz. Memleketin daha daha selameti için de mümkün olduğu kadar erken seçim yapıyoruz!" demeleri yok mu!
Madam seçim yolu açıldı, bu yol üzerinden konuşacağız artık.
Onlar "millet" diyor (Burada kullanılması gereken kelime "halk"), halka çıkıp neyi anlatacaklar? Gerçi, siyasetçilerin bir saatinin saatine uymadığını herkes biliyor. Türkiye'de değil sadece, bütün dünyada böyle...
(Ara not: "Halk" deyince aklıma geldi. Not etmeden geçemeyeceğim. Yusuf Akçura, Türk Yurdu dergisinin ilâvesi olarak verilen Türk Yılı 1928 derlemesinde -o "toplayan" diyor- kendisinin yazdığı ve 1908'e kadar Türkçülük tarihini ele aldığı çoklukla kendi dönemini ve bir nesil öncesini işlediği "Türkçülük" başlığı altındaki uzun makalesinde, Mehmet Emin (Yurdakul)'i anlatırken, halkçılıktan bahseder: "Milliyetperverlik, halkçıdır. Her yerde milletin büyük ekseriyetini halk tabakaları teşkil eder. Milliyet fikri kökünü halk tabakaları arasında yayar ve onlardan ilham alarak taazzî [şekillenme] ve tekemmül [gelişme] eyler." Onun için "millet" deseniz "halk"tan kaçış yok! "Halk" demekten imtina etmeyelim; "halk" demekle Cumhuriyet Halk Partili olmazsınız!)
Seçime çok hevesli bloğun hiç mi hiç hesap etmedikleri bir şey oldu ve nasıl cevap vereceklerini, nasıl tavır alacaklarını bilemediler. Bir partiyi seçime sokmama kararında idiler. Kemal Kılıçdaroğlu, öyle bir hamle yaptı ki, siyasî tarihimizde bir örneği yok. 15 milletvekilini, seçimi garantilemesi için seçime sokulmak istenmeyen partiye geçiriverdi.
Bu hamlenin Bülent Ecevit'in Güneş Motel'de Adalet Partili 12 milletvekiliyle bakanlık pazarlığı yapıp 11'ine "rüşvet" gibi bakan koltuğu ikram etmekle benzer bir yanı yoktur. Bunu CHP'ye yüklenen Ak Partililer de biliyor. Keşke, CHP'ye yüklenebilmek için, dişe dokunur bir sebep bulabilseler.
Ak Partililer, Güneş Motel benzetmesini tutturamayınca işi FETÖ'ye bağlamaya kalktılar. Ne alâkası var?! Bu itham Fethullaçılık/Cemaatçilikle mücadeleyi sulandırmaktır. Böyle ikide bir "FETÖ" denilir, istemedikleri her harekette Pensilvanya'ya göndermede bulunulursa kimse darbecilerle ciddi bir mücadele yürütüldüğünü düşünmeyecektir.
Bunu 16 Nisan Referandumu'nda gördük... İktidardakiler, kendi topuklarına kaç defa sıktılar, artık sayamıyoruz.
Lütfen sebep üretirken dikkatli olunsun. İkide bir "FETÖ'cü" yaftası yapıştırırsanız, mücadele anlamını yitirir.