Seçim barometresi: Ekonomi!
Türkiye'nin bekasını, geleceğini düşünenler, mevcut iktidarla yürümeyeceğini idrak etmeliler.
Hz. Peygamber'in tebliğ anlayışını ayak altına alanlar bunlar. Her Allah'ın günü, "parti dini"nden olmayanlara saldırıyorlar, kimini seni hapse attıracağım, diye tehdit ediyorlar.
Sağlıklı düşünemiyorlar. Kendilerinden korkuyorlar. Bu akıl ülkeyi yönetemez!
Yeni rejim neyin tehlikeli olduğunu ortaya koyuyor. Kuvvetler ayrılığı olmayan bir rejimde, iktidarın seçimle gitmesi mümkün görünmüyor. Çünkü kanunları işletmeyenler, ileride, hak arayanların kendileri üzerine geleceğini, vesayetten kurtulan mahkemelerin bir bir dava açacağını biliyorlar.
Aha buraya yazıyorum! İktidardakiler, koltukta kalabilmek için, belden aşağı vuruşu, nasıl olur bilmiyorum ama, daha aşağıya indirecektir!
Bunları herhangi maksatla, bir tavırla söylemiyorum. Bu kalem "parti" değildir; bu kalem "Türkiye"dir; daha ötesi "Turan"dır! Şu veya bu iktidara gelsin diye yazmaz; "Türkiye" kazansın, "Turan" kazansın diye yazar.
Bunların, kendileri için iktidarda kalma mecburiyetleri vardır. 31 Mart'ın, sonun başlangıcı olabileceği endişesi korkulu rüyalarıdır. İstanbul ve Ankara'yı mutlaka elde tutmak isteyeceklerdir. Oy pusulasında mı oynarlar, ekranda rakamlara yer mi değiştirtirler, mutlaka bir oyunun içine gireceklerdir. 2014'te Ankara Belediye Başkanlığı seçiminde, 2017'de rejim değişikliği referandumu oylamasında "hile" tartışmaları ayyuka çıktı. Asla dürüst bir seçim beklemeyin.
Her ülkede "ekonomi" oyların barometresidir. 2002'de, "Reis"in mağduriyeti; "minarelerimiz süngü" meselesinden hapis yatması; burada verdim, 1992'de Rize'de yaptığı hakikaten aykırı bir konuşmasının seçim arifesinde ekranlara taşınması ve hemen hakkında dava açılması değil; asıl 2001'de yaşanan ekonomik sıkıntının halkımızı endişeye sürüklemesi Ak Parti'yi iktidara getirdiğini bilelim. Millî Görüş çizgisindekilerin oy oranı belli bir yere kadardır. Necmettin Erbakan en fazla koalisyonla iktidara gelebilmiştir. Politikayı inançla eşleştirmenin, insanlarımızın manevî damarına kan pompalamanın skala aralığı bellidir.
Ak Parti'nin üç seçim daha götürmesi ekonomik sebeplere dayanır. 2008'de bütün dünyada görülen ekonomik kriz, birçok ülkeyi çöküntünün eşine getirdi, kimi çöktü. (Uluslararası Para Fonu (IMF), 2008 krizini "dünya ekonomisinin 1930'lardan bu yana karşılaştığı en tehlikeli finansal şok" olarak tavsif etmişti.) Kriz, Türkiye'ye şöyle bir yokladı geçti. Ama şimdi öyle atlatılabilecek bir kriz göremiyoruz.
Tarım ürünlerinin neredeyse tamamını dışarıdan ithal eder hâle geldik. Saman ithalini hiç aklınız alıyor mu? Petrol gelirimiz mi var? Sanayimizin eti ne, budu ne?! Petrolden, sanayiden aldığımızı tarım mahsullerine verelim, hayvan ithalatına verelim, yem ithalatına verelim... Yok ki! Hep cepten yiyoruz. Üretime dayalı bir ekonomiyi düşünemiyoruz. İktidara yaklaşan ne götürebilirsek hesabı içinde.
Ekonominin başında, ülkeyi belli bir noktaya getiren tecrübeli bakanlar uzaklaştırıldı, ekonomi aile ferdine teslim edildi; geldiğimiz nokta ortada.
Ekonomik çöküntüyü, kendi partisinde dahi büyük kıpırtıları, yeni parti tartışmaları yapıldığı sırada olabilecekleri görmeyenlere, görmek istemeyenlere, halkın bir cevabı olmalıdır.
Türkiye'nin bekasını isteyenler sandığa sahip çıkmalıdır.