Seçilmiş başkanları çalıştırmamak çöküşü hızlandıracaktır!
31 Mart seçimlerinden beri hepimizin aklına gelen sorulardan biri şu: Muhalif belediye başkanları, AKP'li iktidarla nasıl çalışacak?
Belediye meclisleri, başkanların yapmak istedikleri faaliyetlere ket vuracak mı? Veya daha yukarıdan gelen bir engelle mi karşılaşacaklar?
Aslında bu tarz kurumlarda farklılıkların olması, hedeflenen "çoğulculuğa" yaklaştırdığından demokrasi açısından faydalı olabilir. Mecburiyetten de olsa, müzakere ve uzlaşı ortamı ile devlet işleri yürür. ABD ve Fransa'da da ülke yönetiminde sık sık farklı partilerden cumhurbaşkanı ve yasama meclisleri görev alıyor ve sistem pek ala yürüyor.
Nitekim, buna ülkemizden bir örnek de yerel yönetimlerde 1994 İstanbul'udur…
Pek tabi, sistem 1994'ten beri oldukça değişti. Özellikle 2017 Anayasa Değişikliğinden sonra devletin her kurumuna söz geçiren bir Cumhurbaşkanı'na sahibiz…
Ancak öncelikle belirtelim ki, halkın farkında olduğu bir engelleme, iktidar partisine siyaseten zarar büyük verecektir. Tabi bu farkındalığı oluşturmak için de muhalefetin yöneticisinden üyesine, medyasından destekçisine kadar herkese büyük rol düşmektedir…
Yani, seçimleri kazanmakla demokrasi mücadelesi bitmedi; şimdi de vatandaşa hizmet için hak, hukuk mücadelesi verilmesi gerekiyor!..
Belediye meclislerince yapılacak engellemeler açısından; yeterli bilgilendirme yapıldığı takdirde, halk aksayan hizmetin faturasını AKP'li meclise kesecek ve sonraki seçimde desteğini kesecektir. Tıpkı Eskişehir'de olduğu gibi…
Bununla birlikte, belediye meclisi kararlarına karşı idari yargı yolu açık. Başkan engellendiği durumlarda meclis kararlarını idari yargıya taşıyabilir. Tabi bu sürede hizmette gecikme olması kaçınılmaz ancak yine kamuoyunun bilgilendirilmesiyle bu sorunun aşılması mümkün…
Burada belediye meclislerine belki de en etkili denetim "halk" tarafından olacak… Bu defa da meclis hangi gerekçelerle engelleme yaptığının hesabını halka vermek zorunda kalacak…
Sözün özü şu ki, belediye meclislerinin seçilmiş başkanın çalışmasını engellemesi öyle kolay değil. Küçük sıkıntılar yaşanacak elbet ancak kararlı ve çalışkan başkanların, bu engelleri aşmaları mümkün…
İşte bu sebeple, belediye meclislerince yapılamayan engellemeler, "yukarıdan" gelen talimatlarla yapılmaya başlandı…
Malumunuz, Mansur Yavaş görevi devraldığında ilk karşılaştığı engelleme hamlesi olan "belediye genel müdürlüklerine ve şirketlerine atama yetkisini" başkandan alıp meclise vermeyi öngören önergeyi, kanun hükmüne dayanarak reddetmişti.
Şimdi ise Ticaret Bakanlığı tarafından çıkarılan "genelge" ile önü kesilmek istendi.
Her ne kadar mahkemeden özetle "belediye şirketlerine atama yapma yetkisi başkana aittir" kararı çıksa da, bu karara itiraz edildi. Bir üst mahkeme olan İstinaf Mahkemesi'nin vereceği kararın sonucu ise oldukça önem taşıyor.
Çünkü kanun oldukça açık ve bu kanun değişmedikçe başkanın herhangi bir yetkisinin belediye meclislerine aktarılması mümkün değil.
Peki, üst mahkeme kararı onarsa, belediye başkanlarının önünü kesmek için başka hangi hamlede bulunabilirler derseniz…
Diğer bir engelleme yöntemi olarak bütçenin kesilmesi akla gelebilir. Ancak bu da yalnızca TBMM'nin Belediye Kanunu'nda değişiklik yapmasıyla mümkün.
Zira belediyeler kanunda tanımlanan formül üzerinden genel bütçeden pay aldıkları için Cumhurbaşkanı veya bakanlıkların bütçede kesinti yapması mümkün değil.
Eğer ki MHP, 31 Mart seçimlerinde elde ettiği belediyelerdeki gücünü kısıtlamayı göze alarak AKP ile bir olup mecliste Belediye Kanunu değişikliğini onaylarsa bütçede kesinti mümkün hale gelir.
Ancak kanunların yapım sürecinin yavaşlığından dolayı, bu değişiklik kamuoyu tarafından duyulur ve anlaşılırsa; bu, AKP seçmeni açısından bile oldukça büyük güven kaybı yaratır.
Şimdi iktidar partisi, ya seçmenin verdiği mesajları alıp genel seçimlerde uğrayabileceği yenilgiden çekinerek muhalif belediye başkanları ile uzlaşacak ya da TBMM'deki çoğunluk gücünü kullanarak Belediye Kanunu'nda yapacağı değişikliklerle başkanların yetkisini kısıtlayacak, belki de çeşitli nedenlerle yerlerine kayyum tayin edecek…
AKP, şimdilik "uzlaşmayı" seçeceğe benzemese de ikinci seçenekte ilerlemeye devam ederse gelecek genel seçimde uğrayacağı hezimet 23 Haziran'dan çok daha büyük olacak…