Saraybosna örneğinden Gazze’ye geçiş
Saraybosna ile Gazze arasındaki benzerlikler üzerinde duruyorum. Savaşın içinde Hem Bosna Hersek’te hem Kosova’da savaşları takip ettim.
Dün Türkiye Başbakanı Prof. Dr. Tansu Çiller ile Pakistan Başbakanı Benazir Butto’nun 3 Şubat 1994’te Sırp kuşatmasında hiçbir yere kıpırdayamayan Bosna Hersek Müslümanlarına destek için Saraybosna’ya gittiklerini hatırlatmıştım.
“Savaşın Ortasında Saraybosna” başlıklı yazı dizimden aktarıyorum.
“Birleşmiş Milletler Barış Gücüne bağlı dev nakliye uçağının küçücük penceresinden Bosna’nın karlı dağlarının sivri uçlarını geçmeye başladığımızda, o soğukta, heyecan dalgalarının kanımın deveranını artırdığını ve vücudumu bir ateş yalazının sımsıcak yalayıp geçtiğini hissettim. (...) Uçak havaalanına konuyor, arka kapak açılıp yükler bir iki dakikada boşaltılıyor. Biz koşarak iniyor, hemen kum torbalarının ardına geçiyoruz.
Uçakta toplam sekiz kişiydik. Bunların dördü uçak personeli, biri Müslüman Boşnak, biri yaşlıca bir İtalyan gazeteci ve iki de Türk gazeteci... (...)
Savaşın soğuk yüzünü bütün benliğimizle hissediyoruz. Karşı evler ve karşı dağlar Sırp mevzileri... Sizin her adımınız gözleniyor. (...)
Tansu Çiller ve Benazir Butto bile uzun tartışmalardan sonra BM’nin kısıtlı izniyle Saraybosna’ya gidebildiler. Hatta gitmeme eğilimleri ağır basıyordu. Karar son anda değişti ve her iki kadın başbakan Saraybosna’daki katliam karşısında birer insan olarak, birer anne olarak hassasiyet gösterdikleri için Saraybosna’ya gideceklerdi. Kim ne derse desin, kadın başbakanların Saraybosna’yı ziyaret kararları cesur bir davranıştır.
Etrafı sarılmış ve bomba yağdırılan bir şehir, yine her taraftan gözetlenen bir havaalanı ve havaalanı ile şehir merkezi arasında Sırp kontrol noktası... İşte bu havaalanına iniyorsunuz. Hemen pistin kıyısında yani sizin indiğiniz noktadan 200-300 metre ötedeki evlerden Sırp keskin nişancılarının snayperleri ve iki kilometre uzaklıktaki dağların yamaçlarında namluları size çevrilmiş toplar, attığınız adımı vurmaya hazır bekliyor. Siz, kin ve nefretin titreyen ellere vereceği bir komutla her an ölümü tadacağınız bir anda üç kilometre mesafedeki şehre hareket ediyorsunuz. Bir kilometre gitmeden bir Sırp mezarlığını ve yanı başında Sırp kontrol noktasını teğet geçiyorsunuz. Sırplar isterlerse bu noktada sizi durdurabilir.
Zaman zaman çatışma çıkıyordu. Bosna Hersek Cumhuriyeti Başbakan Yardımcısı Hakkı Turayliç, Saraybosna Havaalanında o zamanki Devlet Bakanı Orhan Kilercioğlu ile görüştükten sonra burada önü kesilip katledildi. Şehre girdikten sonra da sağ salim kalacağınızın garantisi yoktur. Çevre dağlarda Sırp nişancılar yine adım adım sizi gözetliyor. (...)
İki kadın başbakan Saraybosna’yı ziyaret ediyor, olay ekranda... Milyarlarca insan canlı yayında seyrediyor... Başlarına gelecek bir şey İslâm dünyası başta olmak üzere kamuoyunu ayağa kaldıracak, Sırp iddialarını büsbütün yok edecekti. Ancak Sırpları da düzenli bir ordu zannetmeyin. Özellikle Bosna-Hersek’te Müslümanlara karşı savaşanlar 600 yıllık intikam peşinde koşan Çetniklerdi. ‘Müslüman başbakan’ öldürmeyi kendileri için ‘şan’ sayarlardı. Bunlardan biri çıkıp ateş açabilirdi. Hakkı Turayliç’i öldüren kişi intikam almak istediğini söylememiş miydi?!
Başbakanlar Saraybosna’da iken Sırplar her zamanki gibi yine şehri bombalıyorlardı. Belki 15 dakikada bir top gümbürdüyordu.
Biz sorduk... Toplar karşı dağlarda mı yankılanıyordu, yoksa şehre mi düşüyordu? Arada bir makineli tüfek tarrakaları da geliyordu.
Hepsi şehre yönelik atışlarmış. Ancak halk umursamıyordu. Derin bir ölüm tevekkülü içindeydi. Bir top geliyor, evin çatısından içeri gömülüyor, aile yok oluyor ama yaşayanların hayatı devam ediyor. Her ölümle beraber insan içinde kin ve bunaltı katmerleşip büyüyor.
Ölüm o an için çaresizlik yüzünden olağan karşılanıyor ama ölümün bile bir sınırı var!”
***
Sözün nereye geleceğini tahmin ediyorsunuz.
Kadın başbakanlar dayanışma gösteriyorlar... Savaşın tam ortasında, her yerden yağan mermilerin altında Saraybosna’dalar.
Gazze’de Siyonist vahşeti dayanılmaz noktada. Müslüman ülkeleri geçiyorum, insanlığın öldüğü bir zamanda bütün ülkelerin yöneticilerinin dayanışma göstermeleri gerekmez mi?
Saraybosna’da Müslüman ülkelerden de çok savaşçı vardı. Bir başka gidişimde, Müslüman Arapların köy bile kurduklarını gördüm.
“Müslüman” demiyorum, “insan” olan diyorum yine, gidebiliyorlarsa Gazze’nin Mısır’a açılan Refah kapısına dayansın.
Tansu Çiler-Benazir Butto örneği ortada. Recep Tayyip Erdoğan, devlet yöneticilerine seslensin... Gazze’ye dayanalım, Netanyahu çetelerini vahşeti durdurmaya mecbur edelim, desin.
Tarih, modern dünyada, Hitler’i bile aratacak vahşet karşısında hareketsiz kalanları “suç ortağı” gösterecektir!