Şapka meselesi...
Bizim bahsettiğimiz Frenk mukallidi şapka değil. Bu tartışmalar zamanında yapıldı. Hâlâ yapanlar var. Akılları sıra tavır koymak için kırmızı fes takıyorlar. Hangi başlığı alırsan al, "İslâmî" değil. Takabiliyorsan taylasanlı sarık tak. "Taylasan ne ki?..." diyeceksiniz. Özellikle bir cemaatin kesif bulunduğu mekânda camiye gidenler, önlerde oturan bazı sarıklıların arka kısmında kravat ucu gibi bir uzantı görürler. Bu taylasandır. Dediklerine göre, Hz. Peygamber'in tercihidir. Soldan omuz küreğinden değil, sağ omuz küreğinden sarkıtılır. Nereden çıktı, nasıl çıktı? Bunlara girmeyelim.
Şapkadan bahsedecektik. Bizim şapka dediğimiz düzeltme işareti "^" a ve ı-i, u-ü üzerine ya sesi uzatmak ya da okunuşu düzeltmek için konulur.
12 Eylül öncesi Türk Dil Kurumu "^" işaretini tümden kaldırmıştı. Kimileri inadına, Arapçadan, Farsçadan gelen hemen her kelimede, uzatmalara ve ayın'lara bu işareti sıralarlar.
Kaf (kalın k) ve kef (ince k) sesleri Türkçede problem. Çünkü zamanında kaf ve kef için ayrı işaretler tespit edilmemiş. Yeni harflerde tek "k"da toplanmış. "Katil", kalın k ile yazılır. Kimi dilciler, "katip"le "katil"de söyleyişi ayırabilmek için ince k ile belirtilen "kâtip"te k'den sonra gelen "a" sesli harfine şapka (â) konulmalı ama "katil"de konulmamalı; çünkü, ince okutur, derler. Merhum Prof. Dr. Şinasi Tekin, varsın kalın ka'lardan sonra da "^" konsun. Bilen bilir, diye yazmıştır. Öyle olunca, zaten bilindiği için "kâtip"te de şapka kullanmasak da olur, diyebiliriz. Ama bu mesele çok karmaşık.
"Katil"den örnek verdik... Sıkıntı şurada: "Katil" katleden, Katil (katl) öldürmek demek. Cümlenin sonuna gelmeden kelimeyi ayırt edemiyorsunuz. Öldüren mi, öldürme mi? Onun için çoklukla ilmî çalışmalarda "kaatil", "kātil" ve "katl" yazılır.
Karar ve Yeni Şafak'ın ilâhiyatçı profesörleri "tasavvuf" mevzusunda birbirlerine girdiler. (Bir de "ayın" meselesi var! "Mevzuu" yazmadım, "mevzusu" yazdım! Bahsedeceğim.)
Yeni Şafak yazarı başlık atmış: "Bir ilmin nefsi müdâfaâsı".
"Nefsi müdâfaâ" doğru mu? Nefis (nefs) kelimesinin anlamı çoktur ve derinliklidir. (Prof. Dr. Hüseyin Atay "Nefis" başlıklı makalesinde ayrıntıya girmiştir.) Buradaki anlam kendisini müdafaadır. Farsça terkip olarak "nefs-i müdafaa" şeklinde de düşünebiliriz, "nefsini müdafaa" şeklinde de.
Bunu bir tarafa bırakalım. Üzerinde durmak istediğim "müdafaa" kelimesindeki iki şapka. İlkinde d (dal)'den sonra uzatma (elif) olduğu için şapka konulmuş. İkinci şapka herhâlde "ayın" sesine işaret etmek için. Hani "mana"da birinci a ayın, ikincisi de elif-i maksure (uzatma ye'si) olduğu için kimileri "mânâ" yazıyor. "Müdâfaâ" ayın için işaret konulduğuna ilmî çalışmalarda da rastlamadım. (Yazı içinde ise "müdâfâ" yazılmıştır ki, sehven mi desem... Yine "Mezkur" yazılmış. Şapkasız. Niye? "îlây-ı" gibi başka tartışılacak yazılışlar da var.)
"Şapka" meselesini düzene koymak çok güç. En aza indirirsek, okuyanları tereddüde düşürmemiş oluruz.
"Ayın" sesi Türkçede bulunmuyor. Zamanında çok yazdım, özellikle, "mısraı", sanayii, "camii" gibi ayını belirtmeye gerek yok. Araya "s" alınmalıdır.