Saat tam 17:25
Saat tam 17:25'te Bülent Arınç soruyor:
"Madem böyle büyük bir hata yapıldı neden mutabakatta görevli kişiler bakan olarak kabinede yer aldı?"
Burada iki husus var. Birincisi: Tam 17:25'te bu notun yazılması.
İkinci husus: Meş'ûm gün 28 Şubat 2015'te Recep T. Erdoğan'ın adamlarının ve Abdullah Öcalan'ın adamların Dolmabahçe Sarayı'nda bir araya gelerek mutabakat metnini okumaları ve sonra adamların baş tacı edilmeleri.
Bu metin vahim ötesi vahim... Bu kadar şehadetin sebebini o metinde aramak gerekir. O metni A. Öcalan dikte etmiştir, devleti yönetenler de razı gelmişlerdir.
A. Öcalan'ın adamının okuması bir şeyi değiştirmez. Adı "mutabakat." Mutabık kalınmış ve neticede inisiyatifi elinde tutan taraf metni okumuştur. Hâkim güç kimse öne çıkan da odur.
Türkiye Cumhuriyeti, 28 Şubat 2015'te parçalanmıştır; "parça" koparanlar muzaffer bir edâ ile kameraların karşısına geçmişlerdir.
Şunu sormak şimdi aklıma geldi: "Bölme" odasında oturma sırasında bile titizlik gösterenler (Bir ara sıralamada anlaşamadıkları, işi Reis'in çözdüğü haberleri çıkmıştı.) neden dikte edilmiş metni okumada özen göstermediler?!
PKK "eş" diye bir şey icat etti. Har şeyde iki baş var. (Tek birinin eş'i yok: A. Öcalan'ın... Onun tek kalması için "eş" icat edilmiştir zaten.) "Bölme eşleri"nin metni ortak okumaları gerekmez miydi?
Cidden cevaplanmasını istediğim bir sorudur: Oturma sırasında titizlik gösterenler metni okumayı niçin bir filmciye bıraktılar? Yalçın, Efkan, Mahir, Muhammet (müsteşar) hadi cevap verin! 10 maddenin her birini biriniz okuyamaz mıydınız? Başlangıçta yazı tura atar, kime tura çıkarsa o başlardı meselâ!
Bülent Arınç da elbette bu mutabakata razıydı ki bakanlar kurulunda bir itirazı olmamıştır. İtirazı oldu da, sözünü dinletemediyse söylesin. Madem açık konuşuyor, bilelim.
Ak Parti'de "ağır taşlar" yerinden oynamıştır. "Hizaya" getirilmeleri mümkün görünmüyor. Para veremezler. Makam desen kalmadı; oturtamazlar.
Ak Parti'nin günahları örtülemeyecek duruma gelmiş ki birileri "muhalif" görüntü vererek aslında kendilerini, sonu belli akıbetten kurtarmak istiyorlar. Yoksa şu zemin yeni bir hareket başlatma zemini değildir.
Bülent Arınç, eğer 17:25'te bilerek cevap yazmışsa (Muhtemelen öyledir.) bu bir ikazdır: "Zat-ı âlileri! Fazla ileri gitmeyiniz, yanarsınız!"
17:25'i işaret, ikazın ötesinde bir ihtardır; ihtarın ötesinde bir tehdittir!
Bülent Arınç ve diğerleri, 17:25 hakkında ne biliyorlarsa söylemek zorundalar. "Müslümanım" diyen eğer bildiklerini söylemiyorsa, her zaman yazarım, Müslümanlığı sorgulanır.
Hak Teâlâ buyurur: "…Artık putlara tapma pisliğinden kaçının, yalan sözden kaçının." (Hacc, 22/30).
Neden kaçınmamız buyruluyor: "Puta tapma" ve "yalan söz"den. Bildiğini söylememek, saklamak da bir çeşit yalandır. 17:25'i işaret ettinse anlatacaksın.
Ve "İlâhlaştırma"nın Müslümanlara maliyeti 17:25 mi?
17:25 çözülmelidir!