S. Eyyubî Türk mü, Kürt mü, Arap mı?

Salahaddin Eyyubî şu sıra tartışılıyor: Türk mü, Kürt mü, Arap mı?
Silâhlı isyan çıkaran etnikçilerimize bakılırsa Salahaddin Eyyubî Kürt’tür. Eh... Bağımsızlık istiyorlar... Övünecekleri “büyük” gerek, övünecekleri “eser” gerek ve övünecekleri “tarih” gerek. “Eser” de yok, “büyük” de yok, “tarih” de yok... Bir şeyler uyduracaklar. Yazdıklarım bir “var olan”ı inkâr değildir. Yekvücut olmuş bir milletin dallarının birbirinden kopmayacağını göstermektir.
Milliyet gazetesi yazarı Taha Akyol’un, Salahaddin Eyyubî’ye dair, tamamına katıldığım değerlendirmesine “Başbakan Erdoğan’ın Diyarbakır konuşmasında vurgulu bir şekilde Selahaddin Eyyubi’den bahsetmesine sevindim” gibi vıcık vıcık yağ kokan bir cümleyle başlaması, tarihî hakikati gölgelemez!

***


D. Ahsen Batur’un “Kürtler” üzerine çok ayrıntılı bir çalışma yaptığını ve birçok yanlışı düzelttiğini belirtmiştim. Kitap, sanırım, bir aya kadar piyasada olacak. Bildiklerinizin hepsini bir tarafa bırakın ve bu kitabı okuyun lütfen. Kitabın adı bile neleri yıkacağını gösteriyor: “Kürdoloji Yalanları”. D. Ahsen Batur, çok iyi bildiği Arapça, Farsça, Rusça, İngilizce ve Fransızcadan hemen bütün ilgili kaynakları inceleyerek, yıllarca uğraşıp gerçekleri ortaya koymuştur. D. Ahsen Batur, Salahaddin Eyyubî’nin nesebini başlı başına inceliyor ve “Kürt”, “Arap”, “Türk” olduğuna dair iddiaları ayrı ayrı başlıklar hâlinde ele alıyor.
Taha Akyol, Salahaddin Eyyubî’nin babasını kesin “Kürt” gösteriyor. Ahsen Batur ise bunu “şüpheli” görüyor. Çünkü, İbn Esîr’de “Kürt” aşiretine mensup olduğu belirtilmiş, ardından gelen kaynaklar sadece bunu kullanmışlardır. Salahaddin’in çağdaşı olan ve onun meclislerine katılan İbn Şeddâd ise “Kürt” olduğundan bahsetmiyor. Yalnız babasının çevgan oynamayı çok sevdiğini ve hatta çevgan oynarken attan düşüp öldüğünü yazıyor. Çevgan oyunu da Türklere hastır. At üstünde bir sopa ve bir top gibi bir şeyle oynanır. Burada “Kürt” olması meşkuk yani.
Araplığı hususunda en ayrıntılı çalışma İbn Vasıl’ındır. Nesebini tek tek incelemiş ve Salahaddin’in dedesi Şazi (Şadi)’ye kadar gelmiş; ancak, ötesini getirememiştir.
Ahsen Batur ünlü tarihçi Ord. Prof. Zeki Velidi Togan’ın görüşünü aktarır:
“Salahaddin Eyyubî’nin soyunun güney Araplarından inme olduğunu ileri sürenlerden biri de Ord. Prof. Zeki Velidi Togan’dır. Görüşünü Aksarayî’nin eserinin 76. sayfasında verilen bilgiye dayandıran Togan, Eyyubîlerin önce Kürtleşmiş, sonra Türkleşmiş bir Arap sülalesi olduğunu ileri sürmektedir. Kanaatimizce Aksarayî de bu görüşünü, Arap yazarların eserlerine dayandırmıştır.”
Salahaddin Eyyubî’nin “Türk” olması meselesine
gelince:
Ahsen Batur şu bilgileri
veriyor:
“Eyyubî hanedanında yönetici olarak görev yapmış kişilerin çoğunun adları ya doğrudan Türkçedir ya da adında veya unvanında Türkçe bir kelime vardır. Örneğin bizzat Salahaddin’in büyük kardeşinin adı Turanşah’tır ve daha sonra babasının yerine geçen oğulları da bu soyadı aynen kullanmışlardır. Kardeşlerinin adları Tuğtekin ve Böri’dir. Dayısının adı Şihabeddin Mahmut bin Tekeş (veya Tukuş) idi. Yani annesi Türk’tü. Salahaddin’in hanımlarından birisi Muinüddin Üner Bey’in kızı İsmetüddin Âmine’dir ve Türk’tür. Salahaddin kız kardeşlerinden birini Üner Bey’in oğlu Sadettin Mesud, diğerini Muzafferüddin Gökbörü’yle evlendirmiştir. (...)Ahmet Ateş’in ‘Arapça Yazı Dilinde Türkçe Kelimeler Üzerine Bir Deneme’adlı makalesinde ‘Eyyubî sarayında Türkçe konuşulurdu. Salahaddin’in kendisi de Türkçe konuşurdu.’”
Burada, A. Batur, Prof. Dr. Ahmet Ateş’in kaynak göstermediğini belirtir.
A. Batur, daha birçok ayrıntıya girdikten sonra sonuç olarak şunları yazar:
“Salahaddin Eyyubî ve ailesinin kökeni, kaynakların yetersizliği ve muğlaklığı yüzünden karışıktır. Dolayısıyla siyasî Kürtçülerin ellerinde somut deliller olmadığı halde Salahaddin ailesinin Kürt, olaya biraz daha hissi yaklaşan Türklerin Türk, düzmecelik kokusu saçan şecerelerle bu ailenin Arap asıllı olduğunu iddia eden Arapların, kanaatimizce, bu iddiaları bırakıp Salahaddin Eyyubî için bir tek cümle sarf etmelerinin en doğrusu olacağı kanaatindeyiz: (...) O Kürtlüğü, Türklüğü veya Araplığı değil, vatanını ve dinini kâfirlere karşı savunmuştur!”
Bütün mesele bu işte!

Yazarın Diğer Yazıları