'Roman Ne Söyler?'
Osmanlı döneminin romanları ne kadar incelendi? Edebiyatçıların çalışmaları var. Tarihçilerde böyle bir çalışma görülmüyor(du). Süleyman Yelocağı "Roman Ne Söyler? Osmanlı-Türk Romanında İdeolojik Değişim"i yazdı. (Libra Yayınları, 555 s.)
Eser, Süleyman Yelocağı''nın doktora tezi. Sabır isteyen, ayrıntılı, yorucu bir çalışma. (Keşke kullandığı kelimelerde, dar kesimin kullandığı kelimeleri tercih etmeseydi. Meselâ, "yazın" kelimesi... "Edebiyat" karşılığı kullanılıyor(du). Vazgeçildi. "Söylem" de yerini bulmamış bir kelime. Benzer birçok örnek var.)
Tezin başlığında "Roman Ne Söyler?" yer almaz. Asıl başlık kitaptaki alt başlıktır. "Roman Ne Söyler"i yayınevi yönetimi tercih etmiş olabilir. İlmî ifadelerin genel okuyucuyu daraltacağı düşünülmüş olmalı.
Yazar, kitabın "Giriş"inde "Çalışmanın Amacı, Konusu ve Kazanımları" ara başlığı altında araştırmadaki maksadını anlatır:
"Araştırmanın temel sorunu bağlamında çalışmanın amacı, 1908-1934 aralığındaki tarihsel süreçte, iktidara bağımlı-entegre ortaya çıkan roman yazımı üzerine düşünmek olarak özetlenebilir. Roman yazımı üzerine düşünmekten kasıt, bahsi geçen tarihsel süreçte, iktidarların değişimi noktasında, roman yazımındaki buna paralel dönüşüm, buradaki devamlılıklar ve kopukluklar, Türkiye tarihinde tarihsel anlamda tartışılan önemli meselelerin romana yansıması olarak ifade edilebilir. Çalışmamız bağlamında bu noktada ortaya çıkan temalar, Osmanlı Devleti, II. Abdülhamid, İttihat ve Terakki, Kurtuluş Savaşı, Mustafa Kemal, Kemalizm, modernleşme, milliyetçilik, eğitim, din, kadın olarak verilebilir. (...) Bu çalışmada, Türkiye tarihinde, İttihat ve Terakki ve Erken Cumhuriyet Dönemi romanlarında (1908-1934 aralığı) roman ne söyler, önermesi bağlamında bizim sorumuz, eserlerde iktidarların söylemine entegre bir söylemin gerçekleşip gerçekleşmediği üzerinedir."
Süleyman Yelocağı''nın, üzerinde durduğu dönem, "Yeni Türkiye"nin taşlarının döşendiği dönemdir. Biliyorsunuz. Mustafa Kemal Millî Mücadele''yle birlikte "Yeni Türkiye"den bahseder.
"Yeni Türkiye", gökten inmemiştir. "Yeni"nin bir serüveni, bir merhalesi vardır. 19. yüzyıldan itibaren taşları bir bir döşenmiş, belli bir olgunluğa erişmiş, Millî Mücadele''yle mana kazanmıştır. Mustafa Kemal''i toptan yok saymak isteyenler, Millî Mücadele''yi ister istemez kabullenmekle beraber, yeni hayat düzenini nev-zuhur görür ve toptan reddederler.
Bu satırları yazdıktan sonra Süleyman Yelocağı''nın sonraki yazdıklarına göz attığımda, muhteva olarak benzer değerlendirmeyle karşılaştım:
"Yirminci yüzyılın erken dönemi, rejimlerin toplumu dönüştürmesi anlamında, eylem bazında yoğunlukların yaşandığı bir dönemdir. Bu durum sadece Türkiye''ye özel olmayıp, dünyada da böyle bir konumlanma mevcuttur. Sürecin bu hâliyle oluşmasında, büyük oranda I. Dünya Savaşı sonucu oluşan konjonktür etkilidir. Çalışma bağlamında, bizim sorumuz, romanlar üzerinden pratikte bu sürecin Türkiye özelinde nasıl yürütüldüğü üzerinedir." (s. 18)
Kitabın "İçindekiler"i ayrıntılı. Bazı başlıkları verirsek, eser hakkında fikir edinmek kolaylaşacaktır:
"Teorik Çerçeve: Tanımlama Girişimi / Erken Dönem İdeoloji Tartışmaları / Marksist Yazın / Egemen Fikirler ve Marx: Hegemonya, Geleneksel Aydınlar ve Gramsci / Devletin İdeolojik Aygıtları ve Althusser / Türk Milliyetçiliğine Bir Çerçeve Aramak / Klasik Osmanlı Devleti İdeolojisine Kısa Bir Bakış / Reformlar ve İdeolojinin Dönüşümü / Tanzimat Reformları / Yeni Osmanlılar ve Osmanlıcılık / Meşrutiyet''in İlanı ve II. Abdülhamid Dönemi / II. Meşrutiyet Dönemi ve Jön Türkler / İttihat ve Terakki Dönemi Reformlar ve İdeoloji / Kurtuluş Savaşı Dönemi / Türkiye Cumhuriyeti Dönemi / Kemalizm / Ahalinin Başına Bela Olan Padişah: II. Abdülhamid / Refleks Olarak Ortaya Çıkan Türk Milliyetçiliği / Jön Türk Dönemi / Zamanı Geçmiş Bir İdeoloji: Osmanlıcılık / Yassı Yanaklı Türkler / Tepkisel Bir Uyanış: Geç Kalmış Türklük / Makbul Kadın"
Başlıklara bakınca dikkatinizi "Marx" çekmiştir. "Ne alaka?" diyeceksiniz.
Karl Marx, 19. yüzyılda yaşadı ve fırtına gibi esti. Dünya fikir hayatında ayrı bir yeri vardır. Siyasetçiler ve edebiyatçılar üzerinde fazlasıyla etkilidir. (Burada birçok defa temas ettik. Ruslara karşı Türklerden yana tavır almış, Yahudi asıllı olmakla beraber, Yahudilere ağır sözler etmiştir. 1843 yılında yayınladığı "Yahudi Meselesi Üzerine" makalesine dikkatinizi çekerim. Bizde Marx''ı öncü gören komünistlerimiz, onun Türklere ilgisini, kasıtlı olarak geri planda tutarlar.)
Süleyman Yelocağı, "Sonuç" başlığı altında şu değerlendirmede bulunur:
"Çalışmanın genel sonuçları üzerinden düşünüldüğünde, sosyal bilimlerin belirli disiplinlerinin sınırlarına sıkışmadan düşünmenin daha verimli olacağı görülmüştür. Edebiyat ve tarih yazımını birleştirmeye çalıştığımız bu araştırma, tarihsel bir aralığın genel dönüşümünü anlama açısından, disiplinlere sıkışmanın zararlı olduğunu göstermiştir. Bizim yaptığımız, roman yazımı üzerinden farklı disiplinleri bir araya getirmenin katkıları üzerine düşünmek olmuştur. Sosyal bilimlerdeki parçalanmışlığın boyutu düşünüldüğünde, bu tür bir araya gelişlerin insanı, toplumu, devleti anlama bağlamında önemli olacağı oldukça görünürdür." (s. 496)
Okumak lâzım.