Rejim ihraç edecektik rejim ithal ettik
İlber Ortaylı’nın bir sözü, Orta Doğu’nun dinamiklerini anlamak için oldukça geçerlidir. İlber Hoca, “Orta Doğu’da iki güç vardır: Dili, edebiyatı ve felsefesiyle İran, ordusu ve devlet geleneğiyle Türkiye.” der.
Türkiye’nin devlet geleneği uzun yıllar Orta Doğu’ya ve İslam dünyasına esin verdi. AKP’nin ilk iktidara geldiği yıllarda da bu durum böyleydi. Türkiye’nin uyuşmaz denilen İslam ve demokrasi değerlerini uyumlaştırdığı, Batı dünyasındaki düşünürlerin “Medeniyetler Çatışması” tezine panzehir olacak şekilde tüm dünyanın saygısını kazanarak ilerlediği görülüyordu. Dünyanın en ücra köşelerinde, Filipinler’de bile herkes Türkiye’nin başarısını konuşuyordu. AKP’nin ilk döneminin insicamı buydu.
Orta Doğu’ya model olurken
Orta Doğu’dan model aldık
Kısaca BAAS rejimi diye nitelenen ve Arap Sosyalizmiyle yönetilen Suriye’de de durum aynıydı. Bu parlak dönemde Suriye ile ilişkilerimiz kısa süre içinde hem zirveyi hem dibi görmüştü. Suriye'nin siyaset, bürokrasisi, kamu ve özel sektörünün modernizasyonu anlamında Türkiye'deki birçok kurum ve kuruluşun mevzuatı, parti tüzüğü vb. birçok metni Arapçaya çevrilmişti. Suriye'nin Türkiye gibi modern dünyaya yaklaşması anlamındaki çabaları Beşar Esad tarafından da destekleniyordu.
Bu dönemde bizde parlamenter sistem, Suriye’de ise güçsüz başbakanın da olduğu Başkanlık Sistemi vardı. Başkan aynı zamanda iktidardaki BAAS Partisi Genel Sekreteri olarak Parti'nin en üst kişisiydi.
Bizde Hükümet kurulurken (yani Bakanlar Başbakan tarafından belirlenirken) Bakanlar Kurulu olarak, Meclis’ten güvenoyu alınırdı ve istifa ederken de "istifa" tabiriyle istifa ettikleri duyurulurdu. Suriye'de ise Bakanlar, Başkan Esad tarafından atanır ve görevden alınır, görevden alınırken "Görevden affını dilerdi."
Bizde bürokraside en yüksek makam olarak Müsteşarlık bulunurdu. Suriye'de Bakanlık Makamı altında ise 3 veya 4 adet Bakan Yardımcılığı Makamı vardı. İçlerinden sadece bir tanesi uzun soluklu çalışan birisi durumundaydı ve o da, Suriye İstihbaratının yani Muhaberat'ın adamı olduğu için onun yeri sağlamdı ve diğerleri gece gündüz görevden alınabilecek şekilde çalışıyorlardı. Bakan Yardımcılığı Makamı, genelde siyasi bir anlam ifade ediyordu. İçlerinden bir veya ikisi teknokrat kökenli oluyordu ama zemin bakan yardımcıları için çok kaygandı.
Bizde bürokrasi, “bürokratik oligarşi” diye diye bitirilmeden köklü bir geçmişe sahipti. Suriye’de ise bürokrasi zaten liyakatsiz kişilerle doluydu ve çoğu tamamen rejimin adamı olduğu için görevdeydi.
Rejim ihraç edecektik, ithal ettik
Suriye bu anlamda AKP’ye önemli esinler verdi. Bunun nedeni, petrol gelirlerine dayanmayan ekonomik altyapısı ve toplumsal dokusuyla bize benzemesi idi. BAAS Partisi’nin uzun yıllardır başarıyla çalışan propaganda mekanizması da yine esin alınan noktalardı.
Bugün geldiğimiz nokta itibarıyla, “24 saatte Şam” diyerek rejim ihracı hülyalarına kapılanlar, ithal ettiğimiz rejimin Suriye’nin başına neler açtığını da bilerek, başarısızlıkları ve milyonlarca mülteciyle rejim ithal eder duruma geldiler. Rejim ithal ettikleri yetmedi, toplumu ithal ettikleri mülteciler ile ithal ettikleri rejime benzetmeye çalıştılar. Toplumdaki tüm fay hatlarını unutturup, seküler ve muhafazakâr ayrımı temelinde fay hatlarını dikte ettiler. Muhafazakârlaşmayı ve kültürel hegemonyayı kurmada başarısız olan AKP iktidarı, mülteciler üzerinden toplumsal mühendisliğe girişti ve nispeten başarılı oldu.
Bu düzenin en önemli kazananı, birçok boyutuyla olduğu gibi tabii ki mülteciler. “Ne de olsa alıştıkları bir rejimde yaşıyorlar.” Buna tepki gösterenlerse, İttihatçılıkla suçlanıyor. Kimin haklı çıkacağını zaman gösterecek ama bu duruma direnen milyonlar güçleniyor ve giderek güçlenecek.