Rauf Bey'in sırtındaki Mondros kamburu
Türkiye kendi bütünlüğünü, asayişini ilgilendiriyorsa, dışarıya asker göndermenin önü kesilmemelidir. Hatta başka ülkelerde insanî dram, millî çıkarımız söz konusu ise, askerî yardım mümkün olmalıdır.
TBMM''de, şu "hayır" dedi, bu "evet" dedi, tartışmalarına girmeyeceğim. Fırsatçılık yapmayacağım.
Hüseyin Rauf Orbay (1881-1964), bir deniz subayı olarak Balkan Savaşları''nda, Birinci Dünya Savaşı''nda büyük mücadele vermiş kahramanlarından. Osmanlı Meclis-i Mebusan üyesiydi. Abdülaziz Mecdi ve Mehmet Vehbi Hocalarla birlikte Vahîdeddin''e son ikaz için gitmiş, Sevr''i kastederek: "Milletin sizden istediği Meclis kararı olmadan herhangi bir milletlerarası vesikayı imzalamamaktır." demiştir. Kastettiği Sevr Antlaşması''dır.
Ancak kendisi Bahriye Nazırı olarak, Vahîdettin''ın buyruğuyla Birinci Dünya Savaşı''nda yenilgimizin kâğıdına imza atmıştır ve bu imza, ömür boyu sırtında kamburdur. Muhalifleri her fırsatta bu imzayı yüzüne vurmuşlardır.
Hüseyin Rauf Bey, 14 Ekim 1918''de Bahriye Nazırı yapılıyor, sadece 16 gün sonra, hükûmet adına, 30 Ekim 1918''de Mondros limanında Agamemnon zırhlısında, "bitiş"e imza atıyor.
"Mütareke" karşılıklı silah bırakmayı ifade eder. Ama silah bırakan tek taraftı. Koskoca Osmanlı Devleti! "Doğuş"un en büyük sancısı bu mütarekedir. Ardından Sevr gelecektir. Önce silahı susturdular, sonra ülkeyi bölüştüler. Sevr''in ardından ne geleceği malûm: 1815''te Viyana Kongresi''nde, Avrupa devletlerinin hep beraber adını koydukları Şark Meselesi''ni hayata geçirecekler, Anadolu''nun bütün nehirleri, bütün ırmakları, bütün çayları Akdeniz''e, Karadeniz''e, Ege Denizi''ne, Marmara Denizi''ne ve Basra Körfezi''ne kanlı akacaktı. Kimin kanı? Söylemeye gerek var mı?!
Batı ülkeleri hiçbir surette Türkleri Anadolu''da, Trakya''da ve hatta yeryüzünde istememişlerdir. Önlerindeki set Millî Mücadele''dir.
H. Rauf, 3 Mayıs 1919''da askerlikten istifa ediyor. M. Kemal''le Şişli''deki evinde görüşüyor. M. Kemal Anadolu''ya geçecektir. O da M. Kemal''den birkaç hafta sonra Samsun''a gider. İstiklâl mücadelesini başlatan Amasya Tamîmi''nde onun da imzası vardır. Tekrar İstanbul''a döner. Sivas Mebusu olarak son Osmanlı Meclis-i Mebusanı''na katılır. Sanılanın aksine Misâk-ı Millî Ankara''da değil, İstanbul''daki mecliste kabul edilmiştir. Ankara''yla muhaberede olan H. Rauf Misâk-ı Millî''nin kabulünde büyük rol oynamıştır. Sonra İngilizler, Vahîdettin''le görüşmesinin ardından onu,16 Mart 1920''de, Albay Kara Vasıf''la birlikte tutup Malta''ya sürdüler. 20 ay tutuklu kaldı. Sonra İnebolu''da Binbaşı Rawlinson''la mübadele edildi. 13 Kasım 1921''de sürgünden döndü. İlk başbakan odur. Meclis başkanlığı da yaptı. 17 Kasım 1924''de kurulan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası''nın kurucuları arasındaydı. M. Kemal bildiğiniz gibi, bu yeni partiyi Şeyh Said isyanına bile bağlar. O kadar serttir. İngiltere''de bulunduğu sırada, İzmir Suikastı davasında, 26 Ağustos 1926''da, gıyabında 10 yıl cezaya çarptırıldı. 1933''te suçu kabul etmiş olmamak için, cezası affedildiği hâlde dönmedi. 1935''te ailevî sebepten geldi.
M. Kemal, Nutuk''a, H. Rauf''a çok ağır yüklenir. Mondros''u gözünün içine içine sokar.
Mondros imzası, ömür boyu peşini bırakmaz. Kendisini savunmak için öyle diller döker ki...
Diyeceğim şu: Memleketin bekasını ilgilendiren meselelerde alelacele karar verilmemelidir. Sonucuna katlanılmayacak hiçbir şeye "evet" veya "hayır" denilmemelidir.
Türkiye cendereden geçiyor. Çok dikkatli olmalıyız.