Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Mustafa Hakan ÜNSER
Mustafa Hakan ÜNSER

Protesto Kültürü

Demokrasilerde seçimler devlet yönetiminin belirli aralıklarla partiler veya parti ortaklıkları arasında el değiştirmesi için yapılır. Devleti yönetmek isteyen siyasi görüş ortaklıkları içinde bulunan kişiler kanunlara uygun şekilde parti kurup görüşlerini halkla paylaşır. Bu görüşler halkta karşılık bulur ve halk da seçimlerde onlara oy verirse, bu siyasi parti veya partiler belli bir süre için yönetimi devralır, ülkeyi savundukları görüşlere göre yönetirler. Değil mi?

Peki o parti seçimlerde iktidara gelirse ve vaatlerini yerine getirmezse daha kötüsü tam tersini yaparsa oy veren ya da vermeyen seçmen ne yapacak? Ne yapabilir daha doğrusu? Demokrasilerde henüz oyumu geri çağırıyorum tercihi yok. Daha düz ifadeyle sorayım seçimlerde kandırılan seçmen ne yapabilir? Doğal olarak iktidarı ele geçirenler süre sonuna kadar uslu uslu oturmasını isteyeceklerdir. Zaten süre sonuna kadar yeni bir yalan ya da numara bulurlar. Dün başka bugün başka şeyler diyenlere karşı gelmedikçe bu yüzsüzlüklerine devam edeceklerdir.

Henüz değiştiremedikleri anayasamızın 34. maddesi: "Herkes önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir. Toplantı ve gösteri yürüyüş hakkı ancak, milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda (2911 Sayılı Kanun) gösterilir." diyor.

Seçimi kazandılar artık ne yapsak faydasız düşüncesinden bir an önce sıyrılıp anayasal hakkımızı kullanmalıyız. İktidarın değil devletin ve dolayısı ile toplumun hizmetinde olması gereken idareciler ve güvenlik görevlileri bu hakkımızı kullanabilmemizi sağlamalılar. Devlet anayasal hakkını kullanmak isteyen vatandaşının bu hakkı kullanması için gerekli şartları sağlamalıdır. Toplantıda ve yürüyüşte olabilecek olumsuzluklardan önce idare, sonra göstericiler sorumludur. Çünkü 34. maddede bahsi geçen risklerin ve provokasyonların önlenebilmesi bazı yetkilere sahip olmayı gerektiriyor.

Her toplantı ve yürüyüşün bir amacı ya da amaçları olur. Şayet silah ve saldırı içerirse baştan eylem amacından sapar. Provokasyonlarla amaçlanan da budur. Provokasyonların içeriden olma ihtimali vardır ancak daha çok dışarıdan olma ihtimali yüksektir. Türkiye'de bir süredir protesto toplantı ve yürüyüşleri yapılıyor. Olaylar da oluyor, aşırıya kaçan göstericiler ve görevlileri medyada görüyoruz. Buna rağmen çok şükür şimdiye dek büyük bir olay yaşanmadı.

Protesto gösterileri amacına ulaşmak için sonsuza kadar sürdürülemez. Çok güçlü olursa istediğini elde eder, zayıf olursa geri çekilir. Protesto metotları da netice alabilmek için önemlidir. Protesto metotlarında bir sınır yoktur. Bu metotlar suç içermediği sürece aslında aklın üretebildiği kadar çeşitli olabilir. Türkiye’nin bir süredir etkisi altında olduğu CHP öncülüğündeki protesto dalgası gece mitinglerinden boykota ve son olarak erken seçim istekli miting ilanına döndü. Hükümetin olan bitene büyük maliyetleri topluma yükleyerek dövizi baskılayabilmesi dışında ciddi bir cevap ürettiği söylenemez.

Vatandaş verdiği oya sadakat ister. Bugünkü iktidarın genel seçimlerde DEM parti üzerinden Millet İttifakına etmediği hakaret ve suçlama kalmamışken, bugün bebek katilini meclise davet etmeleri, oy veren seçmenlerini büyük hayal kırıklığına uğratmıştır. Tek sebep bu değildir tabii ki ama buna çok kötü yönetilen ekonomi, hukuksuzluklar ve liyakatsizlikler de eklenince sabır taşı çatladı. Bu kadar insan sadece Ekrem İmamoğlu yargılandığı için sokakta değil, Melih Gökçek yargılanmadığı için de sokakta... Bu yüzden gösterilere katılımın arttığını ve çok farklı kesimlerin meydanlara indiğini gözlemliyoruz. Bunun güzel bir örneğini Konya’da yüzünü kapatan gösterici gençle polis arasında geçen konuşmada gördük. Polisin yüzünü niye kapatıyorsun sorusuna “Annem babamdan saklıyorum onlar AKP’li…” cevabı veren genç bu savın en çarpıcı örneğini veriyor.

Muaviye’nin Kuran sayfalarının mızrakların ucuna geçirilmesi emri gibi toplumun dini hassasiyetleri üzerinden yaptığı manipülasyon, bir kesim için Arapların siyasi dehası olarak kabul görüyor belli ki… Cami haziresindeki mezar taşlarının kırılması, camilerde boş içki şişesi fotoğraflarının üretilmesi bu zihnin ürünüdür diye düşünüyorum. Bütün bu kışkırtmalara rağmen kararlı bir gösterici topluluğu ilerlemesini sürdürüyor.

Şu ana kadar iktidarın protestocuları durdurabilecek politika üretemediği ortada… İş bir yenişememe durumuna doğru gidiyor. Popüler kültürde filmlerden öğrendiğimiz Meksika açmazı diye adlandırılan bir durum vardır: Meksika açmazı ifadesi, ikiden fazla silahlı kişinin silahlarını aynı anda birbirlerine doğrultmaları durumunu anlatır. Bu paradoksal durum hem birini tehdit etmeyi, hem de aynı anda tehdit edilmeyi içerir. Bu ifade olaya karışan hiçbir tarafın kazançlı çıkamayacağı durumlar anlatmak için kullanılır. Filmlerde genellikle açmazın dışındaki birinin ateş etmesiyle veya elindeki bir şeyi düşürmesiyle kimsenin kazanmadığı bir çatışma başlar.

Yazımı bu süreçte görev üstlenen idareci ve güvenlik görevlilerine bir tavsiye ile bitireyim: Kanunsuz emir konusuna bir daha bakınız. Bu terazi bu sıkleti taşımaz. Milletimiz anayasal hakkını kullanmaya çalışırken, kanun dışına çıkarak ülkemizin geleceğini karartacak hamleler yapmanın çok ağır vebali vardır!

Yazarın Diğer Yazıları