PKK'ya pirim vermek!
Recep T. Erdoğan cuma günü cami çıkışı açıklıyor: "Leyla Zana benden randevu istedi, görüşebilirim."
Leyla bir iki cilâlı lâf eder, arkasını getiremez. "Cehalet" ve "paça" meselesine girmiyorum. Sırf kendisini göstermek için boyundan büyük işlere karışıyor. Daha TBMM'de "Türk" dememek için yemin bile etmedi. Kanunlara uymak zorundasın.
R.T. Erdoğan, kanunları yok sayana, bir tarihte ortalığı karıştırana randevu veriyor. "Leyla Zana ile görüşebilirim." demesinden bir gün önce, "PKK ve siyasî uzantısı hiçbir surette muhatap alınmayacak!" demedi mi? Ekrandan duyduk. Bütün dünya şahit.
Devleti yönetenler, ülke biriliği için canını fedaya hazırlananları, şehit ailelerini üzüyorlar. Hakkınız var mı, 3 yaşında, 5 yaşında, 10 yaşında şehit yavrularının yüreğini burkmaya!
"Bitireceğim!" diyorsunuz. Neyi bitireceksiniz? PKK'yı mı, yoksa bu milletin umudunu mu?
Leyla kim ya! Zamanında bir umut Türkeş de görüştü. Türkeş, yumuşatmak, samimiyetini göstermek için "kızım" diye hitap etti. Leyla mesajı aldı mı? Yine bildiğini okudu.
PKK'nın yayın organların dışında, PKK gibi düşünen ama PKK'ya karşı tavır alanların siteleri vardır. Fırsat buldukça girer bakardım. Leyla hakkında yazdıklarını bir okusanız... Şunu demeye getiriyorlar: Leyla PKK'yı bile kullanıyor!
Leyla'nın tek bağlı olduğu kişi İmralı'daki... Ona sözü yok. Söz etmemesi, kaderinin onun iki dudağı arasında olduğunu bildiği içindir. Yoksa Leyla'ya "gündem" lazım, "şöhret" lâzım!
Reis, PKK ile mücadelede kararlılığınız görmüş ("sanmış" dememe fırsat vermeyin lütfen!), bir türlü cevabını alamadığım "17/25 Aralık" sorularımı bile bir tarafa bırakmış, "Yürü Reis, bu yollarda birlikte ıslanalım, Destek bizden!" demiştim. Hâlâ sözümün arkasındayım. Bizi tereddüde düşürmeniz, bilin ki, sizin için bir kişinin kaybı değildir. Biz burada halkın görüşlerini aksettiriyoruz, onlar adına yazıyoruz. Nasıl ki, sizler seçilemezseniz o makamlarda oturamazsanız, bizler de halkın sesi olamazsak bu köşelerde tutunamayız.
"Tutanaklar savaşı" kızışıyor... İmralı görüşmeleri ayrıntılarıyla peş peşe yayınlanıyor. İnsan okudukça, memleket satılığa çıkarılmış, haberimiz olmamış, diyor, dehşete düşüyoruz.
Reis, içim acıdı. Gerçekten sinemacı Sırrı'ya "Cemil'e söyle bana meydan okuyup durmasın." dediniz mi? Bu cümlenin ardından gelen cümle daha vahim. Sırrı, sözü A. Öcalan'a aktarınca, A. Öcalan, gülerek, iki çocuğun arasını bulur gibi: "Türk işi kabadayılık! Cemil'i ben uyaracağım. Başbakan'ı da siz uyarın. Bu işler bu üslupla olmaz." diyor.
Gerçekten vahim... Daha neler göreceğiz!
Bir bizim İmralı duruşmaları sırasında tutuğumuz notlara bakın, bir de şimdiki A. Öcalan'ın kendisine aşırı güvenine. Duruşmalarda "uslu çocuk"tu. Gerçi bir oyunun içinde olduğu fark edilebiliyordu ama bu oyuna mecbur bırakılabilir, başı yerden kaldırtılmazdı. Adam, Ak Parti'yle yeniden doğdu!
Bu tutanaklar yayıldıkça halkta güvensizlik başlayacak; Saray'ın, hükûmetin PKK ile mücadelesi oy hamlesi olarak görecek.
Sizin kaybetmeniz bir tarafa, ülke kaybeder.