PKK ile mücadele İran'sız olmaz!
Yine yüreğimiz yandı. Üç şehit verdik. Biri yüzbaşı, ikisi uzman çavuş. Bir yarbayımız da yaralı. Van Çatak'ta harekât başlatılmıştı. Harekâtı başlatan biziz. Pusuya mı düştük? Ayrıntı gelmedi. Bilemiyoruz.
Van, İran'la sınır. Van'ın aşağısı Hakkâri. Hakkâri'nin hem İran'la hem Irak'la sınırı var.
Doğu Beyazıt'ta da Iğdır'da da saldırıyorlar. Daha yakın zaman Doğu Beyazıt'ta İran sınırından ateş açtılar; iki şehit verdik.
İran sınırından ateş açtıklarına göre, sınır hâkimiyeti PKK'da. Biliyor musunuz, Doğu Beyazıt'ın hemen ötesi, İran tarafı Maku. Dere boyu uzanan şehir silme Türk.
(Kısa bilgi: Ünlü İngiliz Şarkıyatçı Edward Granville Browne (1862-1926), 1887-1888'de, İran'a yaygın hastalıkları araştırmak için seyahat ettiğini belirtir. İran'a Trabzon, Erzurum, Doğu Beyazıt üzerinden gider. Türkiye'de gördüklerini, yaşadıklarını da yazmıştır. Burada "İran'da yaygın hastalıkları araştırma"ya dikkatinizi çekmek istedim. Bütün dünya koronavirüsün pençesinde, İran da. Bu Browne mühim isim. Sonra, 1876'da kurulan "Mesâil-i Şarkiye Cemiyeti" (Şark Meseleleri Cemiyeti) üyesi olacaktır. Bu cemiyetin 1910'da, reis-i sânîler (ikinci başkanlar) sıralamasında Prof. Edward Browne de yer alır. İkinci reisler arasında Prof. Vambery de, Damat Ferit Paşa da vardır. Browne, seyahatnamesinde, yolculuk sırasında yemeklerini yapması için Trabzon'dan bir aşçıyla anlaşır. "Orta yaşlı olan bu şahsın adı Ömer idi. Fakat İranlılar Şiî mezhebinden olup Ömer adından hoşlanmadıkları için, hizmetçimizin adını değiştirdim, kendisine, İranlıların gözünde kutsal ve saygın sayılan Ali ismini taktım." der.)
Bu bilgilere niye giriyorum? Sıkıntı Şiîlik-Sünnîlik meselesi. Geçmişi hiç deşmeyelim. İran'ın sınırımızın hemen ötesi Türklerin yerleştiği alanlar. Anadolu sahasında Şiîlik zuhur edince, -Alevîliği ayrı tutalım- Payitaht'ın baskısı arttı. Ve Türkmen aşiretler İran'a doğru yol aldı. Zamanında dizi olarak da kitap olarak da ayrıntıları yazdık. Tekrarlamayacağım.)
İran'ın, PKK ile Türkiye'yi sınamadığını söyleyemeyiz. Şiîlik taassubu maalesef istenmeyen neticeler veriyor. Bu vaziyeti İran'da da gözledim.
Son olarak 8 Eylül'de R. T. Erdoğan ile İran Cumhurbaşkanı Ruhanî görüştüler ve PKK meselesinde bir neticeye varmış göründüler. Yayınlanan bildiride "PKK/PJAK ve diğer terör örgütlerine karşı ortak operasyonlar dahil adım atmanın her iki ülkenin sorumluluğunda olduğu" belirtildi.
Daha önce de İran'la birlikte PKK'ya karşı mücadele verileceği haberlerini okuduk. Türkiye tarafı sevinçliydi. Biz de bu köşede ihtiyatlı bir dille temennimizi yazdık.
Tekrar tekrar yazıyorum... İran ve Türkiye iş birliği etmek zorunda. Aynı bölgedeler ve birinin başındaki belâ diğerinin de başını ağrıtır. Ortak değerlerimiz ve ortak çıkarlarımız vardır. Kimse ne Şiî taassubuna kapılsın ne Sünnî... Mezhep merkezli bir üstünlük iki ülkeye de zarardır.
İran'da uzun süre kalmış, 12 Eylül sonrası teğmenlikten ayrılma bir arkadaşımı aradım. İran'ın PKK ile mücadelede samimî olup olmayacağını sordum. O samimî görüyor. İran'da bulunduğu sırada, birçok yetkiliyle PKK ve PKK'nın İran kolu PJAK meselesini konuşmuş. Samimî oldukları neticesini çıkarmış.
Türkiye, İran'la sıkı iş birliğine gitmediği müddetçe PKK'nın sonunu getiremez.
İran tarafında bir boşluk olduğu açık. Ankara, bu boşluğu iyi tahlil etmeli ve Tahran'la yüz yüze gelmelidir.
Ne İranlıların içi yansın ne bizim.