PKK destekçisi imzacılar
Türk Tabipler Birliği (TTB) yönetim kurulu üyelerinin tamamı, 11 kişi gözaltına alındı. Sebep, Afrin Harekâtı'na karşı bildiri yayınlamaları.
PKK'yı tepeleme harekâtı başlayınca, birileri hemen bildiri hazırlarlar, imza toplarlar. Çoklukla aynı isimlerdir. Adına mutlaka "barış bildirisi" derler, lafı dolandırırlar. Daha önce 1128 akademisyen ise lafı dolandırmadan PKK'nın hendeklerini savunmuştu.
Bu imzacıların takibatında yanlışlıklar dikkatinizi çekiyor mu? 1128 imzacıdan bir kısmı soruşturmaya uğramış, bir kısmı işten atılmış, asıl imzanın toplandığı yerlerdekiler ise, çok rahatlar.
"Adalet" tartışması burada başlıyor. Bu hendek savunucusu imzacıların içinden, belki "Bilmeden imzaladım. İşin vahametini fark etmedim." diyenler çıkmıştır. Onlara sözümüz yoktur ama PKK bildirisinin arkasında duranlar için sözümüz vardır.
Keyfi uygulamalarla insanlar işlerinde edilmemeli, mahkemeler ne karar verirse o uygulanmalıdır. Ama bizde ne gezer "adalet"!
TTB'den önce, yine bir grup, 170 imzalı bildiriyle Afrin'deki PKK yuvalanmalarına karşı harekât başlatmamıza itiraz etmiştir. Kimileri imzalarını çekmişlerdir. TTB'ye soruşturma açıp 11 hekimi gözaltına alanlar, bu 170 imzacı için ne yapacaklar? Tek tek içeri mi alacaklar? O zaman sormazlar mı: 1128 imzacı için gözaltı kararı niçin almadınız?
(Bir not düşeceğim: Müzmin imzacılardan M. Belge (Prof. Dr.'dur.), bir şiir incelemeleri kitabı yayınlamış. Star'dan Ahmet Kekeç, haklı olarak itiraz ediyor, "Madem İkinci Yeni'yi inceledin, neden Sezai Karakoç yok?" diyor. Hatırlatayım: Sezai Karakaç'un "Laleli'den dünyaya giden tramvaydayız" absürdü İkinci Yeni'nin sloganıdır. Ondan bahsedilmezse İkinci Yeni anlatılamaz. Sonra öldürülen Doç. Dr. Bedrettin Cömert, bir Türkoloji kongresinde, İkinci Yeni'ye dair tebliğ sunarken, Karakoç'u anmamış, bir öğrenci hatırlatınca, "Ha o da var." demek mecburiyetinde kalmıştı. Bizzat dinledim! Sol, kendisini bilir; kendisinden başkası yoktur. Hürriyet gazetesi, M. Belge'nin hem geniş geniş kitabını tanıttı, hem de uzun uzun kendisiyle röportaj yaptı. Maksadı bilinen kişi neden hep parlatılıyor? Gizli bir örgütlenmeden bahsedebilir miyiz?!)
170 imzalı bildiride "Ülkemizde ve bölgemizde savaş değil sulh ve sükûn istiyoruz." deniyor. Ne demiş Yavuz Selim: "Hazır ol ceng ü cidâle / İster isen sulh u salâh" ("Sulh ve sükûn istiyorsan savaşa hazır ol"). Latinler de benzer söz etmişlerdir.
Enfal Suresi, 60. Ayetle yukarıdaki beyit arasında bir bağ kurabilirsiniz: "Onlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve besili atlar hazırlayın. Bununla, Allah'ın düşmanı ve sizin düşmanınızı ve bunların dışında sizin bilmeyip Allah'ın bildiği diğer (düşmanları) korkutup caydırasınız. Allah yolunda her ne infak ederseniz, size 'eksiksiz olarak ödenir' ve siz haksızlığa uğratılmazsınız."
(Bu meali hapisteki gazetecileri hatırlatmak adına, fikirleriyle neredeyse taban tabana zıt olduğum Ali Bulaç'ın mealinden aldım. Üstelik aslıyla da karşılaştırdım. En uygun bu mealdi. Hiçbir surette darbe akıllarından geçmeyenler, herkes gibi muhalefet yürütenler, "Cemaat"in tuzağına düşenler daha ne kadar mahpus kalacaklar?!)
PKK savunucularıyla mücadeleye hiçbir sözümüz olamaz. "Kimileri" PKK ile kol kola iken, biz yine yıkıcılara, bölücülere karşı duruyorduk. Keyfi uygulamalardan, ayırmalardan, kayırmalardan kaçınalım.