Padişahın sansür nezaketi

Gazeteciler boşu boşuna mahpus. Bana Saray destekçisi bir gazeteci gelsin izah etsin... "Bunlar tutuklu muhakeme edilmek zorundadır. O kadar vahim suç işlemişlerdir." desin. Diyemez! Biliyorlar ki, gazeteciler "gerçekler"i yazdıkları için tutuklular.

Sanatçılar üzerine geliniyor şimdi. Biz zannettik ki, Metin Akpınar ve Müjdat Gezen meselesi kapandı. Kapanmamış. "Cumhurbaşkanı'na alenen hakaret" suçlamasıyla haklarında iddianame hazırlanmış 4 yıl 8 ay hapisleri isteniyor.

Korku tünelinde yol alıyoruz ve bu hayra alâmet değil. "Müslümanım" diyenler Hz. Peygamber'in hayatını incelesinler, fiillerinin bağdaşıp bağdaşmadığını bir görsünler. Hayrettin Karaman Hoca bile Saray'a bu kadar merbutken, Allah bilir, "Durun yahu! Sizin için fıkıh kitapları karıştırmaktan yoruldum. Artık icraatınıza kulp bulamıyorum." diyecek noktaya gelmiştir!

Abdülhamit tahttan indirildi, Mehmet Reşat padişah oldu. Bizimkiler padişahçı, Osmanlıcı falan... Abdülhamit tenkit edildi diye hemen ekran karartıyorlar. Bakın Mehmet Reşat bir yazarı sansürlemek için ne yapmış.

İsmail Müştak Mayakon'u pek duyanınız olmamıştır. Mayakon, Mülkiye'yi bitiriyor ve 1902'de Yıldız Sarayı'nda, Abdülhamit'in yanı başında işe başlıyor. 1908'de İkinci Meşrutiyet ilân ediliyor. Buradan Meclis-i Ayan'a (senatoya) geçiyor ve umumî kâtip (genel sekreter) oluyor. Sonra İngilizler Meclisi basıp yakaladıklarını önce Bekirağa Bölüğü'ne tıkıyor sonra Malta'ya sürgüne gönderiyor. Sürgünlerden biri de İsmail Müştak.

Onun "Yıldızda Neler Gördüm" kitabından bahsedeceğim. (Hatırlattığı için Dr. Kenan Tüfekçi Bey'e teşekkür ederim.) Yarım kalmış hatıralar. Vefatından sonra yayınlandı. Sebebini kendi kaleminden okuyacağız:

"Meşrutiyetin ilanından üç yıl sonra, 'Tanin'de 'Yıldız Hatıraları' unvaniyle tarihî bir tefrikaya başlamıştım. Daha ilk gününden kuvvetli bir alâka ile karşılanan bu tefrika bilhassa Saray mehafilinde çok dikkati celbetmişti. (...) Yıldız Sarayında beş buçuk sene resmî bir vazife işgal etmiş olmanın verdiği salâhiyetle Yıldız hayatını, Yıldız facialarını gördüğüm ve işittiğim, okuduğum ve öğrendiğim gibi, yazacağımı ilân etmiştim. (...) Tefrika ilerledikçe Sarayın telâşı artıyordu... Osmanlı tahtında oturan Mehmed Reşad, kendisini otuz dört yıl fasılasız ve merhametsiz bir nezaret altında, tıpkı bir kalebent gibi, yaşatan Abdülhamidin hattâ hatırasından bile korkuyordu."

Harbiye Nazırı Mahmud Şevket Paşa'nın yaveri Mayakon'u telefonla arar ve Paşa'nın kendisini ziyarete geleceğini söyler. İsmail Müştak, Paşa bir meclis sekreterini niye ziyarete gelsin ki, diye düşünür. Paşa gelir. Elini sıkar. Yazılarını pek beğendiğini söyler, bir hayli sitayişte bulunur. Sonra konuyu açar:

"Yıldız hatıralarını dikkatle ve zevkle okuyorum. Çok canlı yazıyorsunuz. Ancak zatı şahane bu yazılardan müteessir olmuşlar, teessürlerini bana bizzat ifade buyurdular. Kendileri gibi melek haslet bir hükümdarın rencide olmalarını hiç kimse arzu etmez. Tefrikaya nihayet vermenizi sizden ricaya geldim. Lütfedersiniz değil mi?"

Mayakon, şu notu düşer:

"Veliahdlığı zamanında her tülü hürriyetten mahrum yaşamış bir adamın hürriyet sayesinde hürriyet yoliyle Padişahlığa çıkar çıkmaz -velev mülayim şekilde de olsa- fikir ve kalem hürriyeti aleyhinde vaziyet alması bende müthiş bir sükutu hayal uyandırdı."

Zamanımızda, Saray'dakinin şiir okudu diye hapse girmesi, başta milletvekili bile seçtirilmemesi akla geliyor ister istemez. Ya devr-i iktidarı? Bari Mehmet Reşat kadar nezaket gösterilse...

dfs-004-001-011-001-001-001-002-016.jpg

Yazarın Diğer Yazıları