Orduda ‘büyük dizayn’
Her şey Başbakan Recep T. Erdoğan’ın kontrolünde gelişiyor.
En son son “mim”i 29 Ekim resepsiyonunda koymuştu R. T. Erdoğan.
Demek ki, Erdoğan, hiçbir taviz vermeyerek, görüşlerinden vazgeçmeyerek ve Koşaner’in tekliflerini sürekli geri çevirerek istemediği komutanları istifaya zorladı. Darbe yapmayacaklarına göre komutanlara istifadan başka yol kalmıyor.
En tutarlı davranış istifa!
Jandarma Genel Komutanı Org. Necdet Özel neden arkadaşlarıyla birlikte hareket etmedi?
Onlarla yollarının geçen yıl ayrıldığını gördük...
Işık Koşaner, N. Özel’i Kara Kuvvetleri Komutanlığına getirmek istedi, hükûmet karşı çıktı. Çünkü Genel Kurmay Başkanı olamayacaktı. Hükûmet N. Özel’i en üst makamda istiyordu. N. Özel’le diğer komutanlarla fikir olarak uyuşmadığı belli.
İstenmeyen hemen bütün komutanlar, adlî takibata sokulup ekarte ediliyor. Ordu yeni bir sistem içine sokuluyor.
Hayırlı mı olur? Bilemiyorum.
Zihniyet çarpışmasının son dönemecindeyiz.
Yüzde 50 oy alan hükûmet, “büyük dizayn” için adım adım ilerliyor.
Ordu değişecek... Askerî liseler, harp okulları, harp akademileri tek tek elden geçirilecek, müfredat yeniden tanzim edilecek, “Atatürkçü düşünce sistemi”, budana budana sıfırlanacak.
Hepsi bir tarafa Org. Necdet Özel hükûmetle uyumlu olduğuna göre, “terör” meselesi ne olacak?
Kandil düzlenecek mi?
Şimdi asıl mesele Kandil.
Buğra Atsız’ın sorumsuzluğu
Dün bu köşede Dr. Buğra Atsız’ın dinî meselelerdeki ağır tenkidini ve Diyanet İşleri Başkanlığından “bilgi notu” olarak gönderilen cevabı okudunuz.
Buğra Atsız Bey, halkın dinî hassasiyetini hiç dikkate almamış. Bu, kendisi için normal ama insanlığa karşı sorumluluğu olan bir “Müslüman” için normal değil. Hiçbir görüşüne katılmıyorum.
Tenkit ettiği meseleler yüzyıllardır tartışılmış ve cevabını bulmuştur. Tekrar tekrar açmanın da bir mantığı yoktur. Üstelik bu tartışmaları yapanların Müslümanların nezdinde ne ile vasıflandırıldığını Buğra Atsız Bey’e ben öğretecek değilim!
Dr. Buğra Atsız, bir tarihçi. Kanada’da bir üniversitede ders veriyor. Doktorası IV. Murad üzerine. Ünlü fikir adamı ve edebiyatçı Hüseyin Nihal Atsız’ın oğlu, gazeteci-yazar Yağmur Atsız’ın kardeşidir.
Yer darlığından dün cevabını vermediğim bir tenkidi daha var Buğra Atsız’ın. (...) gördüğünüz yerde bana ağır sözler ediyor.
Buğra Atsız’ın tenkidindeki o
cümleler:
“İlim adamındaki adam kelimesi insanoğlu demektir, erkeği de kadını da ihtivâ eder. Lâf olsun torba dolsun diye hergün yazmak yerine bu gibi hatâlara mahal vermeyecek tarzda yazmak daha akıllıca olmaz mı?”
Tartışmanın kaynağı 27 Hazirandaki yazımda “İlim kadını mı, ilim adamı mı denmeli” tartışmasına dâhil olmam. “İlim adamı denmeli” diye yazmıştım.
Bildiğim hâlde yanılgıya düşmemek için dil sahasında önemli çalışmalara imza atmış bir profesör arkadaşımı da aramıştım.
Buğra Atsız, “İlim adamındaki adam kelimesi insanoğlu demektir, erkeği de kadını da ihtivâ eder” diyor.
Ben farklı bir şey mi söyledim!
Gelelim diğer cümleye...
Buğra Atsız Bey! Açıkça hakaret ediyorsunuz. Biz gazeteciyiz. Her gün de yazarım, günde birkaç defa da... Hata edersek, dönüp özür dilemesini de biliriz.